Şimdi mart ayında yeni yaşamın yeni normallerini illere göre uygulamaya başlayacağız ve bu uygulamada haftalık pozitif vaka sayısının da etkili olduğu serbestlikler olacak. Son zamanlarda vaka sayısının fazla olduğu doğu karadeniz illerinin idari amirleri hummalı bir çalışma içindeler. Yaylalara ,köylere gidişleri yasaklama ,dükkan önünde iki kişinin çay içmesini yasaklama vs. bence komik yasaklar uygulanmaya başlandı. Amaç ne mart ayının başına kadar vaka sayısını anlık düşürüp  kısıtlamaları kaldırmak. Peki sonra ne olacak? 15 gün sonra  vaka sayısı artınca bir sabah kalkacağız ve kısıtlama başlamış mı olacak?. Bir gerçek var ki pandemi bitene kadar vaka sayısını sıfırlayamayacağız. Çocuklara aşı yapılmıyor, hamilelere aşı yapılmıyor, ciddi alerjisi olanlara aşı yapılmıyor, aşıya inanmak istemeyenleri buna ilave edersek toplumun yüzde 25 ini aşılayamayacağız. Bu durumda da vaka sayısını sıfırlamak pek mümkün görünmüyor. O nedenle daha hafif ama daha uzun süre uygulanabilecek kısıtlamaları uygulamak lazım. Neden mi? Çünkü mevcut uygulamalar istenilen sonucu maalesef vermiyorda ondan.

 İlk günden beri savunduğum konu  kısıtlamalarla alakalı uzun vadeli ,sürdürülebilir ve denetlenebilir kararların alınmasıdır. 15 gün tam kapanma yerine 15 ay haftasonu kısıtlaması, tam gün yasak yerine uzun süre  akşam 21:00 dan sonra sokağa çıkılmaması gibi uygulamalar acaba dahamı uygulanabilir ve insanların, esnafın da daha iyi tolere edebileceği uygulamalarmıdır. Bölgemizde 300 işçiden fazla çalışan fabrikalar var ve bu işçiler 200 metrekarelik yemekhanelerde yemek yiyor .Bu işyerlerinde yemekhane kaynaklı bulaş olsa işyerleri çoktan kapanırdı. Yaptığım iş itibari ile de biliyorum ki bu yemekhanelerde masa, sandalye sayıları azaltılmış ve belli sayının üzerinde işçi içeri alınmıyor. Bu sadece lokantalarla alakalı değil, toplu yaşanan her yerde maske ve mesafe kurallarına uyulduğu sürece bu kadar ağır kısıtlamalara gerek kalmayabilir. Bir diğer konu kısıtlamalar sadece sokakta var. Sokağı denetleyebiliyoruz , lakin mahalleyi, yada sitenin içini yada işyerinin ofis odalarını  denetleyemiyoruz. Bulaşın çoğu ev yada ofislerden mesafe kurallarına uyulmadığı  için olmaktadır. Filyasyon da çalışan bir arkadaşımla konuşmamda pozitif vakaların yüzde 80 i kimden virüsü aldığını biliyor. Bu iyice incelense belki yüzde 90 kaynağı biliyor. Maskesiz mesafesiz oturduğu kişiden aldığını biliyor. Sormak lazım, fabrika yemekhanesinden yada AVM de kıyafet alırken bana virüs bulaştı diyen kaç kişidir. Biz sosyal yaşam alanını kapatarak, insanların sosyalleşmesini engelleyemiyoruz. O nedenle bulaşıda engelliyemiyoruz. Ama nedense tek sorumlu sosyal alanlar olarak lanse ediliyor. Belkide doğrusu  ve daha güvenlisi sosyal alanları açıp denetleyebileceğimiz yaşam tarzını yönetmektir. İki arkadaş evde maskesiz mesafesiz mi otursun, sokakta maskeli mesafeli mi otursun. Tamam bu süreçte hiç oturmasın demek doğru ama biz bunu başaramadık ve başaramayacağız. Artık toplu yemekler 500 metrekare lokantalar yerine 50 metrekare mutfaklarda, kağıt oyunları oyun salonları yerine penceresi bile olmayan ev bodrumlarında hız kesmeden devam etmektedir .Ben denetleyemediğimiz sosyal yaşamın pandemiyi daha da arttıracağını düşünenlerdenim.

Atalarımızın dediği gibi ,”mühim olan dalgaların gücü değil ,damlaların sürekliliğidir” sözünden yola çıkarak,halk yada esnaf açısından maddi manevi kaldırılması güç kısıtlamalar yerine ,yeni yaşam tarzımızın normallerini oluşturarak daha esnek ,daha uygulanır, daha denetlenebilen kurallarla yürürsek bu savaştan daha güçlü çıkacağımızı düşünüyorum. Ez cümle madem yerinde karar dönemine geçiliyor, tüm paydaşların fikirleri alınarak ortak akılla sosyoekonomik, sosyo-psikolojik ve sosya-kültürel olarak daha uygulanabilir ve daha sürdürülebilir  tedbirler almalıyız. Bu sayede hem insan uyumu yüksek hem de daha denetlenebilir bir mücadele başlatılabilir. Kanımca bu şekilde mücadele mevcut olandan daha başarılı ve sonuç odaklı olacaktır. Saygılarımla....
DR. SEYİT HİSOĞLU 
 

Editör: TE Bilisim