TBF haftanın tüm karşılaşmalarını tek güne sıkıştırınca, bize de yayın piyangosundan saat 13:00 maçı çıktı. Ataköy’deki Sinan Erdem Spor Salonu’nda o saatteki maça yetişmek için şehrin diğer ucundan sabahın erken vaktinde yola koyuldum. Güneşli ama soğuk havaya rağmen yeniden Trabzonspor’a kavuşmanın heyecanı içimi ısıtıyordu. Salonun otoparkında takımımızın otobüsünü görmek bile o kadar yolu gelmeme değmişti! Koskocaman salonda, A. Efes’li yöneticiler Trabzonspor taraftarına müthiş (!) bir yeri layık görmüşler doğrusu. Oyuncular karınca gibi görünüyordu, bizim olduğumuz yerden. Ülkede basketbolun lokomotifi olmak böyle bir şey olsa gerek! Taraftarı geçtim, misafir takım yöneticilerine yani kulübümüz temsilcilerini de pek iyi karşıladıklarını gözlemleyemedim. Parkeye inelim… Karşılaşmaya A. Efes yüksek yüzdeli şutlarla başladı. Topu Sinan ve Vujacic’le buluşturup skor ürettiler. Trabzonspor ise pick’n roll setler yerine, süreyi iyi kullanıp topu iyi çevirdi hücumda. Doğru şutları da bulmasına rağmen sayı çıkaramadı. Ev sahibinin 11-0’la maça başlaması Trabzonspor’u yakından takip edenleri şaşırtmadı. İlk molaya girilirken tabelada 13-2 yazıyordu. Mola dönüşü ekibimiz alan savunması uygulamaya başladı. Ancak Salyers ve Polat’ın erken 2 faul alıp kenara gelmesi işimizin daha da zorlaştığının habercisiydi. Yine de mola sonrası Gibson’ın öncülüğünde oyunda dengeyi kurduk ve çeyrek 24-18 Efes üstünlüğüyle son buldu. İkinci çeyrek başlarında Vujacic savunmasında aksadık. Bir de takımımızın en etkili dış savunmacısı Polat çeyreğin bitimine 3:48 kala üçüncü faulünü alınca işler enteresan bir hal aldı. Gibson’ın oyun kurucu oynadığı bu dakikalarda Kerem Özkan iki numara, Serhat Büker 3 numarada görev aldı. Bu uzun beş fena mücadele etmedi. Ancak hücumlardan boş döndü. Tabii burada Barac’ın etkisini göz ardı edemeyiz. Oyunda olduğu dakikalarda özellikle savunmada adeta duvar ördü (Devre sonucu: 43-34). Üçüncü çeyrek Barac ve Gibson’ın karşılıklı basketleriyle başladı. 3. Çeyrek genellikle Trabzonspor’un diriliş dönemidir. Ancak bu sefer üst üste basit top kayıpları ve üstüne yenilen fast-break sayılarıyla pek iyi geçmedi. Sene başında getirilen “Sıfır Tolerans” kararları içinde koçların itirazlarına karşı yaptırımlar da vardı. Fakat Ufuk Sarıca bundan muaf sanırım. Halil Baldemir ve arkadaşlarının standardı olmayan (A. Efes lehine) düdüklerinden bile memnun olmamasına anlam veremedim. Geçen haftaki Tofaş kaybının tekerrür etmesinden çekiniyordu galiba. Tüm itirazları güler yüzle karşılandı genç koçun. Ve o itirazlarına devam ederken takımı 15 sayı civarında öndeydi. Periyot bitimine 1:16 kala alınan mola sonrası yine alan savunması uyguladık. Farkı 10 sayıya kadar indirdik. Son A. Efes hücumunda Kerem Tunçeri’nin üç sayılık boş atışı isabetli değildi. Savunma ribaundunu alamadık ve Cenk sayıyı yaptı. Kalan 9 saniyeyi Kaan iyi kullanamadı ve çeyrek 66-54 A.Efes üstünlüğüyle sona erdi. Artık son 10 dakika başlıyordu. Tecrübeli uzunumuz Levent dört faulle girdi bu kritik dakikalara. Üst üste iki tane üç sayılık basketle farkı 6 sayıya indirdik. İşte ne olduysa bu andan sonra olmaya başladı. Daha doğrusu maçın çığrından çıktığı dakikalar bu basketlerden sonra başladı. Önce Levent ucuz bir faulle oyun dışına gönderildi. Ardından Gibson’a çalınan anlamsız fauller… Kolu kanadı kırılmıştı Trabzonspor’un. Bir ara skorboardda takımların faullerini saydım. A. Efes’e çalınan faul düdüğü sayısı 13 iken Trabzonspor’a verilen fauller 22 idi. Karşılaşmayı izlemeyenler için bu sayılar kifayetsiz kalabilir. Ancak ortada standartların varlığından bahsetmek mümkün değildi. Savanovic faul çizgisine o kadar kolay gidiyordu ki… Bu dönemdeki 14-2’lik seriyle A. Efes maçı kopardı. Ve sahadan 91-72 üstün ayrıldı. Trabzonspor’la ilgili birkaç notum var, sizlerle paylaşmak istediğim. Bunlardan ilki E. Brown’la birlikte ribaunt sıkıntımızı önemli ölçüde aştığımız yönünde. Sezonun geri kalanında diğer oyuncularda bu alanda ona yardımcı olacaktır. Diğer nokta ise olumsuz: Top kayıpları! 24 saniye ihlalleri, pas trafiğindeki aksaklıklar oyun kurucu R. Robinson’ın devreye girmesiyle ne derece azalır? Bekleyip göreceğiz. Ve Salyers… Bildiğimiz Salyers’la bugünkü Salyers arasında çok ama çok fark var. Evet, yaşı ilerlemiş ve  onun atletik yeteneklerinden büyük beklentiler içerisinde değiliz ki! Zamanında Randle neden eleştiriliyordu? Şut performansı düşük diye… Salyers da aynı dertten muzdarip. 4 numaradan skor bulmamız şart. Gelecek için sevindirici bir gözlemimi de paylaşayım. Sene başından beri Trabzon’da olsun, deplasmanda olsun hazırlık maçı, kupa maçı, lig maçı demeden takımımızın peşindeyim. Hücumlarda önceleri belli başlı taktiklerimiz Gibson’ın bireysel çabaları (penetesi ya da şutu), 4 numaraya tepede hazırlanmış şutlar ve uzunları genellikle pick’n roll sonrasında içeri devrildiklerinde topla buluşturmaktı. Şimdi forvetlerden alçak posta top inmeye başladı. Açıkçası boyalı alandan skor üretiminin önemine değinen bir basketbol izleyicisi olarak Tolga Hocamızın takıma bu çeşitliliği katmasına sevindim. Bir de yüne hücumlarda artık topu sağ taraftan sol tarafa (ya da tersi) taşırken pasla rakip savunmayı açmaya çalışıyoruz. Oyunu yarı sahada daha hızlı oynayabilirsek (pas akşını hızlandırıp) dış oyuncular daha fazla boş şut imkânı bulacaktır. Hatta bunların yanı sıra topu içeriye geçirdiğimizde uzuna gelen ikili sıkıştırmalardan dolayı dışarıda boş kalan adamı bulabilirsek hücumlarımızdan alacağımız verim yükselecektir. Bu sütunda teknik detaylara girmemeye özellikle özen gösteriyordum. Ancak bugünkü izlenimlerim beni sevindirdi, Trabzonsporlu basketbolseverler de paylaşmak istedim. Bir paragraf da A. Efes koçunun maç sonu açıklamaları için açmalıyım. “Trabzonspor aşırı sert oynadı. Maçı sakatlık olmadan tamamladığımız için mutluyum”.  Euroleague’de Final Four hedefleyen takımın koçu rakip sertliğinden yakınıyor. Maç boyunca hakemleri arkalarına almış bir takımın koçu! Herhalde maçı altın tepsi içinde kendisine vermemizi düşünüyordu. Acaba ben mi başka bir maç izledim, hangi Efesli oyuncunun sakatlanacağı bir pozisyon olmuş? Aksine turnikeye yükselen Gibson’ın havadayken itilmeleri Sarıca’ya uzak potada olduğu için görememiştir. Ya da inişe geçen topların kesilmesine devam kararları verilirken Sarıca asistanlarıyla fikir alış-verişindeydi. Anadolu Efes normal şartlarda zaten bizden çok daha güçlü. Kıyaslamak dahi abes! Lakin böyle küçük oyunların arkasına sığınmak Sarıca’ya yakışmıyor. Şimdi önümüzde iki kritik hafta var: Önce Tofaş’ı, ardından Pınar Karşıyaka’yı Hayri Gür’de konuk edeceğiz. Hacettepe Üniversitesi karşısında aldığımız yenilgi sonrası bu iki maç büyük önem kazandı. Herkesin birbirini yenmeye devam ettiği (Mersin deplasmanda Erdemir’i, Antalya deplasmanda geçen hafta bizi yenen Hacettepe Üniversitesi’ni yendi) bu haftalarda acilen kazanmalıyız. Oyuncularımızın bu dönemde taraftar desteğine fazlasıyla ihtiyacı var. Kuru kuru tezahürat yapan seyirciye değil, oyuna etki eden, rakibe baskı kuran, takımı ateşleyecek basketbol taraftarına!
Editör: TE Bilisim