Suriye konusunda Türk Toplumuna dayatma haberlerin pompalanması devam etmektedir. Kaynağı ABD emperyalizmi olan bu haberler, halkımızın doğruları görmesinin önüne bir perde olarak konulmaktadır. Ve Türk Halkının ABD çıkarları doğrultusunda düşünmesi, kararlarını ABD çıkarları paralelinde vermesi istenmektedir. Son bir yıldır yazılı ve görsel medyadan edindiğim izlenim böyle. Dayatma haber bombardımanı altındaki halkımızın bakış açısını genişletmek ve doğruları görmesini sağlamak amacıyla “Suriye” konusuna küresel açıdan bakmak ve kısa bir analiz yapmak istiyorum. Soğuk Savaştan ve SSCB’nin dağılmasından sonra ABD dünyada tek süper güç haline gelmiş, 1990’daki “Körfez Savaşı”ndan sonra baskın bir konuma yükselmiştir. 1999 yılında Clinton yönetimi tarafından hazırlanan “Ulusal Güvenlik Stratejisi” raporunda “Orta-Doğu’daki gelişmeler  ABD’nin geleceğini derinden etkileyecektir” denilmektedir. Bu rapordaki plan yıllardır uygulanarak 2011 yılı itibarı ile gelip Türkiye-Suriye-İran eksenine dayanmıştır. Söylemeye gerek yok artık, bunun nedeni “Enerji Havzası” olduğu içindir. Aynı havzaya Çin Halk Cumhuriyeti’nin de önem vermeye başlaması, ABD çıkarlarının aleyhinedir. Çin, sadece Orta-Doğu’ya değil başta Kuzey Afrika olmak üzere Orta-Afrika bölgesine de ilgi duymakta, o bölgedeki ülkelerle ilişkilerini iyileştirmektedir. Yani dünyadaki tek süper güç olarak kendini lanse etmeye çalışan ABD’ye karşı hazırlıklar içindedir. Bu tabloda ABD’nin nihai hedefi sadece Orta-Doğu’da kendi çıkarlarını tesis etmenin ötesinde Avrupa, Japonya, Rusya, Çin, Hindistan ve diğer stratejik güçlere üstünlük kurmak, onları baskı altında tutmak ve tek süper güç statüsünü devam ettirmektir. İşte bu hedefi görmeden sadece Suriye olayını değerlendirmemiz doğru olmaz. Suriye’de baba Hafız Esad zamanında da olan anti-demokratik yönetim oğul Beşar Esad zamanında da devam ediyor. Ama ne zaman ki ABD çıkarları gündeme geldi, o zaman yıllardır anti-demokratik yönetimde yaşayan Suriye Halkı’nın aklına birden isyan etmek geldi. Tekrar söylemekte fayda var, Suriye’deki anti-demokratik yönetimi tasvip etmek mümkün değil, ama bunun değişmesi ABD çıkarlarıyla bağlantılı olmaması lazımdır. Suriye halkı, kendi geleceğini demokratik bir biçimde belirlemek hakkına sahiptir. Suriye, ABD emperyalizmine karşı duran bloğun ileri karakolu konumundadır. Eğer Suriye, ABD kontrolüne girerse devamında İran gelecektir. İran’a karşı emperyalistler tarafından yapılacak olan bir askeri müdahale sonucu ülkemiz direkt tehdit altındadır. Çünkü, İran böyle bir müdahale olursa direkt Malatya-Kürecik’teki ABD üssünü vuracağını açıklamıştır. Ve Kürecik’in vurulması bölgemizde büyük bir savaş demektir. Zaten İran-Türkiye çatışması istenmektedir ki, bölge istikrarsızlaşsın ve ABD’nin at oynattığı hale gelsin. Ancak tabloyu gören Rusya ve Çin, Birleşmiş Milletler’de Suriye’ye dış müdahaleyi veto ederek önlem almaya çalışmışlardır. En son olarak Bağdat’ta toplanan “Arap Birliği” de aynı yönde karar alarak ABD’nin önünü kesmeye çalışmaktadırlar. Tüm bu yaklaşımlar sonucu Türkiye, bölgede yalnızları oynamaya mahkum hale gelmiştir. ABD’nin kuyruğuna takılarak yapılan dış politika ülkemizin geleceğini karartacak hale gelmiştir. Okurların Suriye olayına geniş bir perspektiften bakarak yorum yapmaları doğru olur kanaatindeyim. Yoksa siyasal iktidarın dediği gibi olay sadece Suriye Halkı’nın  gördüğü zulüm değildir.
Editör: TE Bilisim