Yetişmekte olan çocuk ve gençlerin başarısızlığı, çoğunlukla okula ve dolayısıyla öğretmenlere fatura edilir. Okullar ve öğretmenler de genellikle, çocukların başarısızlığının kaynağını, ana-babalar olarak gösterme eğilimindedirler. Bu yaklaşımın doğruluk payı vardır ancak okulun ve öğretmenlerin sorumluluklarını tamamen ortadan kaldırmaz. Eğitimin hayat boyu süren bir süreç olduğu dikkate alınırsa, çocuğun okulda geçen zamanının çok kısıtlı olduğu anlaşılır. Ancak okuldaki eğitim, amaçlı ve planlı-programlı olduğundan dolayı, okul dışındaki eğitimden daha etkili ve kalıcı olma özelliğine sahiptir. Kaldı ki, çocukların ailelerini meydana getiren bireyler de bu okul sisteminden geçerek yetişmiş bireylerdir. Eğer bu bireyler gerçekten eğitim vermede yetersiz kalıyorlarsa, bu durumda da okul eğitiminin etkisi olduğunu göz ardı edemeyiz. Çocuğun ve gencin yetişmesinde en önemli etkiye sahip olan büyükler, literatürde “yetişkin” olarak tanımlanmaktadır.

Yetişkin kimdir? Eğitim karşısındaki konumu nedir? Eğitim içindeki çocukları ve gençleri nasıl etkileyebilir?

Yetişkin, ekonomik bakımdan kendine yeterli bir bireydir. Bir eş, anne veya baba olarak etkin bir vatandaş olma sorumlulukları taşıyan yetişkin, örgün eğitimin sisteminin dışında bulunan bireydir. Yetişkinin örgün eğitim dışına çıkmış olması, onun eğitim sürecinin dışına çıkmış olması anlamına gelmemektedir. Çünkü insan ister çocuk, ister genç, ister yetişkin olsun, her zaman eğitimin herhangi bir yerinde yer almak zorundadır. Çünkü eğitimde öğrenilen bilgiler çok kısa bir süre sonra işe yaramaz hale gelebilmektedir. Hatta günümüzde öğrenilen bilgilerle ilgili şu yargı geçerli gibi görünmektedir: Bugün öğrenilen bilgilerin son kullanma tarihi en çok 1 yıldır!  Yetişkin konumuna gelmiş bir bireyin, “Ben eğitimden alacağımı aldım, bundan sonra bana ne lazım eğitim” demesi, bu kişinin, çocuklarını yetiştirmede çağın gerektirdiği değerlerden yoksun bir yaklaşım sergileyeceğinin itirafı anlamına gelir. Böyle düşünen yetişkinlerin, değişen dünya şartlarına uyum yapamayacağını söylemek için uzman olmaya gerek yoktur. Bu durumun idrakine varmış yetişkinlerin sayısı toplumumuzda da her geçen gün artmaktadır. İşte bir örnek:

Velilere yönelik bir seminerde yetişkin bir anne şöyle söylemişti: “Hocam, ben sorunun özünü anladım; çocuklarımızın istediğimiz seviyede bir eğitim almalarını istiyorsak, önce bizim eğitim almamız şart!” Bu açıklama, yetişkin eğitiminin ne denli önemli olduğunu başka bir açıklamaya gerek kalmayacak kadar açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Yetişkinin en önemli özelliği anne-baba olmasıdır. Anne-babalar da geleceğin nesillerini yetiştirmede okulun eğitimine katkı yapmakla yükümlüdürler. Anne-babalar, çocuklarını eğitme konusunda nerede yanlış yaptıklarını, disiplini nasıl oluşturabileceklerini veya çocuklarına nasıl sorumluluk kazandırabileceklerini öğrenme ihtiyacını hissediyorlarsa, bu yetişkinler, hayat boyu eğitim içinde yer almaları gerekir. Yani, herkes “beşikten mezara kadar eğitim” in içinde olmalıdır. Tabii ki bu oluş, isteğe bağlı bir oluştur. Eğitimin zorunlu olması, eğitimin hedeflerine ulaşmamızda önümüze önemli sıkıntılar doğurabilir.

Yetişkin,  Hem “kişisel gelişim”, hem de “mesleki gelişim” için bir eğitim faaliyeti içinde olmak zorundadır. Yetişkin içinde bulunacağı yaygın eğitim etkinlikleri ile kişisel yeteneklerini geliştirip,  kişisel gelişimini bulunduğu seviyenin üzerine çıkarabilir. Yetişkin, kendisinin gelişmesine katkı sağlayarak, kendisiyle barışık ve özgüvene sahip bir birey olmayı öğrenebilir. Yetişkin ana-babalar, ailesinin, yaşadığı çevrenin, milletinin ve insanlık aleminin etkin bir üyesi olarak sosyal, ahlaki ve entelektüel sorumlulukların geliştirilmesine yönelik eğitim uygulamalarından yararlanıp, eğitimin bir parçası olma durumunu gerçekleştirebilirler. Yetişkin, her dönemde bir eğitimin içinde olabilir. Bu eğitim, hem mesleki eğitim kapsar, hem de genel eğitim ve informal eğitim ile ortak sosyal amaçlara yönelik eğitimi de içine alır.

“Çocuğumla iletişim kurmada zorlanıyorum”,

“Eşimle devamlı çatışıyoruz, ama niçin?”

“Çocuğumun başarısına nasıl katkı yapabilirim?”

“Neden komşularımla anlaşmakta zorlanıyorum?”

“Ben stresle başa çıkabilir miyim?”

“Daha iyi bir anne ya da baba olabilmek için ne yapabilirim?”

“Gençlerle çatışmalarımızı nasıl yönetebilirim?”

“Çocuklarımın isteklerine karşı nasıl bir tutum takınmalıyım?”

Bütün bu  ve benzeri soruların aslında tek bir cevabı vardır: Değişim…Her şey değişiyor; çocuklarla iletişim kurma biçimimizden, onu hayata hazırlama biçimimize kadar her şey…O zaman yapılacak tek şey var, bizim de değişmemiz!.. Bu değişmenin en kestirme yolu, yetişkin eğitimi dediğimiz etkinliğin içinde olmaktır.