Türk eğitim sistemi “sınav” odaklı bir sistemdir, başka seçeneği yok maalesef. Her ne kadar sınav adları değişiyorsa da sistemin doğasında bir değişiklik olmuyor. On sekiz milyon öğrencisi bulunan bir sistemin “sınav” odaklı olması doğaldır. Doğal olmayan sistemin 12 yıl zorunlu olmasıdır. On iki yıl zorunlu öğrenim gören bir gencin üniversite sınavına dayanmaktan başka çaresi yoktur. Üniversitelerin kabul edeceği öğrenci sayısı belli olduğuna göre, sınava giren iki buçuk milyon öğrencinin büyük bir kısmı üniversite öğrencisi olamayacak demektir. İlk yıl üniversite öğrencisi olamayan genç şansını bir kez daha denedikten sonra artık büyük bir ihtimalle boşta kalacak. Boşta kalacak öğrencinin herhangi bir mesleki eğitim kurumuna yönlenme şansı neredeyse sıfırdır. Bu kadar öğrenci ne yapacak? Bu kritik soru, sistemin en temel sorularından biridir. Sistem öğrenci grubunun yüzde 10’u ile ilgili olduğu için boşta kalan gençler, sistemi çok da rahatsız etmemektedir.

Sınav psikolojisine gelince, her şeyi abarttığımız gibi YKS’ yi de abartıyoruz. Ailede bir kişi sınava giriyorsa bütün bir aile sınav psikolojisi içine giriyor. Böyle yaparak sınava girecek gencin de psikolojisini bozduğumuzun farkına varamıyoruz. Oysa herkes kendi hayatını yaşar; kimse başkası için yaşamaz, yaşamamalıdır. “Ben çocuğum/larım için yaşıyorum” diyen ebeveyn, çocuklarına iyilik değil kötülük yapıyor. Çünkü çocukları için yaşayan ebeveyn, çocuklarını kendi yaşadıkları üzerinden değerlendirir. “Ben senin kötülüğünü ister miyim?” Ya da “Benim zamanımda şöyle idi” gibi cümleler kuran ebeveyn, çocuğuna iyilik yapmıyor. Bir ebeveyn çocuğunun sınav psikolojisini yaşamayı tercih ediyorsa, inanın ki çocuğuna zarar veriyor demektir.

Velilerin sınavlarla ilgili yapması gereken çok basit: Çocuk/gençlere ebeveynlik yapın; onların ana babası olun; öğretmeni değil!.. Çocuklarına ana-babalık yapan veli, sınavı abartmaz. Sınavı abartmayan ana-baba, sınava girecek çocuğunun sınav stresi yaşamamasını sağlar. Sınavın dünyanın sonu olmadığını bilen ana-baba, sınav bunalımı yaşamaz ve yaşatmaz. Ana-babanın sınav stresi yaşadığı ailede herkesin stres yaşaması doğaldır. Ailedeki bir kişi için herkes bunalıma giriyorsa, bu durum hiç kimseye fayda sağlamaz; sınava girecek gencede… Olması gereken, sınava girecek gence sınav hazırlığı için elverişli bir ortam hazırlamak ve sınavı abartmadan normal hayatın devamını sağlamak olmalıdır.

Önümüzdeki hafta sonu bir YKS maratonu daha yaşanacak. Bu maratonun bunalımsız atlatılması için sınava girecek gençlerin rahat bırakılması gerekir. Sınava girecek gençlerin günün 24 saatinde test çözmeleri, onların başarılarını asla garanti etmez. Çünkü sürekli çalışmaktan önemlisi düzenli çalışmaktır. Nitekim Einstein başarıyı şöyle formüle etmişti: Başarı=Çalışmak-Eğlenmek-Çenesini Tutmak. Öyleyse sınava girecek gençlerin sürekli çalışmaları değil, planlı programlı çalışmaları, yerine göre de ara vermeleri(eğlenmeleri) sağlanmalıdır. Hiçbir emeğin boşa gitmeyeceğine inanan biri olarak, YKS’ye girecek gençlerin emeklerinin boşa gitmeyeceğine de bütün kalbimle inanıyorum. Unutmayın ki elinizden geleni yaptıktan sonra sizin için hayırlı olan gerçekleşecektir. YKS maratonu, gençlerin ömür boyu içinde bulunacakları bir işin(mesleğin) belirleneceği çok önemli bir köprüdür. Bu köprüden geçerken şu atasözümüzü de hatırlayın: Evlenme ile ilgili söylenmiş atasözümüz şöyle diyor; “Sevdiğinizi alamazsanız aldığınızı severiniz!” O halde bilinçsiz bir şekilde herhangi bir meslek üzerinde ısrarcı olmak bir yere kadar olabilir, sonrasında, seçmek zorunda kaldığınız bir mesleği, öncelikle sevmenin yollarını aramalısınız.

Bütün YKS yolcularına başarı ve mutluluklar dilerim.