Yaptığı işten ülke standartlarının çok üstünde gelir elde eden bir kişinin normalde işini çok titiz çapmaya çalışması gerekmez mi?
Normali şudur ki; çok özenerek yapmalı ki işini, yüksek gelirini kaybetmesin...
Nitekim ülkemiz şartlarına göre astronomik hale gelen üst düzeyde maç yöneten hakem ücretleri nedeniyle hakemlerden de insani hatalar dışında mümkün olduğunca şaibesiz maçlar yönetmesidir doğrusu..
Yani, aylık maaşıyla birlikte Süper Lig'de ayda iki maç yöneten bir hakemin, VAR'da hiç görev yapmasa bile eline geçen minimum 60 bin TL'yi korumak için mesleğini en iyi şekilde yapmasını beklemek her takımın, taraftarın hakkıdır.
Ne var ki işler hiç de sanıldığı gibi değildir uygulamada..
Çünkü şampiyonlukların sahada değil de masada kazanıldığı ortamlarda her zaman bir üst akıl vardır ve hakemlerin geleceği de onların elindedir..
Eğer bir hakem konumunu muhafaza etmek, bu ballı, kaymaklı maaşı kaybetmemek için kendisini doğru olanı değil de bekleneni yapmak zorunda hissederse yapacağı iki şey vardır.
Ya 'Hadi bana eyvallah' diyecek..
Ya da düzene uyarak yoluna devam edecek.
Hele bir de bu gelirine güvenerek yatırım yapmışsa, yazlık, kışlık bilmen ne almışsa ortaya çıkan fotoğraf çaldığı düdüklerle milyonları kahreden, insanların yaşama sevincini yok ederek  komaya sokan, milyonlar harcayarak yatırım yapan kulüpleri amaçlarından saptırıp iyice batağa sürükleyen, futbolcuların, malzemecilerin ceplerine girecek galibiyet primlerini iç eden tipler olacaktır..
Aslında bunlar çok uyanıktır, havayı iyi koklarlar..
Kendilerine talimat verilmesine bile gerek yoktur..
Çünkü üst akılın o sezon ki beklentisini baştan bilirler..
Nasılsa düdük ellerinde, VAR yanlarında..
Hele de bir tarafta Trabzonspor varsa..
“Penaltı” diye sevinçle havaya fırlarsın, oturana kadar VAR'dan iptal gelir.
Ya da rakip gol atamaz, yetişir imdada VAR.
La oğlum ne var;
Düüt penaltı..
Ve de kırmızı...
Bu arada maçların seyircisiz oynanması da iyice azdırdı bunları.
VAR ortalasın, hakem bombalasın!
Nasılsa çıt yok, kendin çal, kendin oyna..
 

 
BU SEZON AKILLANDILAR BAŞTAN KESTİRİYORLAR
 
Eğer bu Corona belası çıkmayıp da maçlar normal akışında devam etseydi Trabzonspor hatalarına rağmen büyük bir ihtimalle şampiyonluk ipini göğüsleyecekti. Zaten herkes de biliyor ki küme düşmenin olmadığı ligde maçlar sırf şampiyonluğu Trabzonspor'dan almak için oynatıldı. Eğer Başakşehir maçı rakibin üstünlüğüyle bitse de Bordo-Mavililer liderliği kaybetseydi büyük bir olasılıkla lig o haliyle tescil edilecekti.
Bu yüzden bu Fırat Aydunus, Nwakaeme'ye yapılan bariz penaltıyı vermemiş, VAR'da zaten o işe hiç karışmamıştı.
Ancak birileri bu kez geçen sezondan ders almış olacak ki, bu kez işi baştan sıkı tutmaya çalışıyorlar.
Aydunus'un Antep’te, Bayaraslan'ın Denizli'de ve hatta Beşiktaş maçında Bitigen'in yediği hurmalar, 'Ne olur ne olmaz bunlar gene ligi tırmalar'ın erken önleme  gayretleridir..
Yani bu kez mesai erken başlamıştır.
Lakin unuttukları bir şey var ki bu takım Trabzonspor...
Gerekirse her şeyi atar ama asla havlu atmaz..
Birilerinin keyfi olacak diye sırtüstü yatmaz..
Aklınızı başınıza alın, işinizi doğru yapın..
Unutmayın  firavunun bir Musa'sı vardı..
Bizde ise milyonlarca...
Meydan değil o kadar boş,
O güzel saçlı çocuğunuz da olamaz bunu bilmeyecek kadar sarhoş!..
Bitnel'leri, Bülent'leri unutmuş olamaz...
 

 
BIRAKMIYORLAR Kİ TRABZONSPOR'U TARTIŞALIM
 
Şu işe bakar mısınız..
Futbol yazısı yazacağız, artılarıyla eksileriyle Trabzonspor'u tartışacağız bırakmıyorlar ki..

Daha  dördüncü haftada beş mutlak penaltısı verilmeyen, üç kez de olmayan penaltılarla 5 puanı (BJK maçında o penaltı ve kırmızı kart olmasaydı maç  en azından beraberlikle biterdi) çalınan iki kez 10 kişi bırakılarak mağdur duruma düşürülen bir takımın ben nesini eleştireceğim..


Ama şunu net olarak iddia ederim. Eğer bu gelen Vitor Hugo ile Semedo denildiği kadar iyiyse 3-4 maç sonra çok farklı şeyler konuşmaya başlayacağız.
Aha da bu yazı burada..
Hep beraber göreceğiz..



 Geçmiş zaman olur ki
 
"SANA BUGÜN PEYNİRLİ YOK ÖMER!"

1983'te yayın hayatına başlayan Kuzey Haber Gazetesi'nin Ben, Bülent Deveci, Turgay Beşyıldız ve Miraç Özağcı'dan oluşan spor ekibiyiz. Turgay'ı Trabzonspor'a, Miraç'ı Yavuz Selim'e gönderiyorum, biz de Bülent'le özel habere çıkıyoruz. Kavakmeydan'a gittik, gitmişken Yavuz Selim'e de uğradık. Baktım rahmetli Godik Ömer'de oralarda. Ömer, Ömer dedim maç seyreder gibi yapsana. Ömer dönüp sahaya bakarken Bülent'te deklanşöre bastı. Gazeteye dönünce Ömer'e resim altı bir haber yaptım ve şunları yazdım: Avni Aker ve Yavuz Selim'de maç kaçırmayan futbol hastası Ömer, daha kaliteli oyuncular olduğunu söylediği geçmiş günleri özlemle anarak 'Nerede o eski futbolcular' diyor.

Bu arada Ahmet Suat Özyazıcı'yı da çok seyrettiğini belirten Ömer, 'İyi futbolcuydu ama ağırdı’ ifadelerini kullandı.. Meğer Ömer her öğleye yakın Suat Abi'nin dükkanına gidiyor, futbol sohbeti filan derken Suat Abi buna peynirli ısmarlıyor. Haber çıktıktan bir gün sonra Ömer yine Suat Abi'nin yanına gitti, sohbet uzadı, öğle oldu geçti ancak ortada peynirli filan yok. Ömer kıvranırken Suat Abi, ‘Ahmet Suat ağırdı ha.. Sana bugün peynirli yok Ömer' diyerek gazetedeki haberi göstermiş.. Ömer'de 'Bu hep o Servet'in işi’ diyerek bize okkalı bir küfür savurmuş..
Tabi ardından geç de olsa yine yemiş peynirlisini...