Yeni nesilleri yetiştiren düzen, çağdaş bilimsel bulgulara uygun insan yetiştirmede maalesef sınıfta kaldı. İnsan yetiştirme düzenimiz, her geçen gün daha bir hayattan kopuk insanlar yetiştirmeye devam ediyor. Neredeyse bütün yetkililer bu gerçeği bir şekilde dile getirmekte, ama yapılacak fazla bir şey olmadığı için de sistem hayattan kopmuş insanlar yetiştirmeye devam etmektedir. Bu pandemi dönemi bu durumu daha çok tetikledi; yetişmekte olan nesil tamamen digital bir hayata mahkum oldu.

Yetkililer her fırsatta bu gerçeği açıklamak üzere “Sistemin hayattan kopmuş insanlar yetiştirdiğini, bunun en önemli sebebinin de mevcut sınav sistemi olduğunu” kamuoyuna açıklıyorlar. Evet, yıllardan beri, mevcut sınav sistemi ile “test ve tost çocukları” yetiştirdik. Bu çocukların tek referansları var; testler!.. Her türlü bilgi, eğer testlerde deneniyorsa bu gençler için önemlidir. Örneğin, ulusal sınavlarda karşısına çıkmayacak bir bilgi, onlara anlamsız gelmektedir. Öğrendikleri test bilgileri de hayatlarının herhangi bir tarafını kolaylaştıracak biçimde formatlanmıyor zaten. O zaman eğitimin insan yetiştirme düzenine ilişkin misyonunun işlevsiz kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Kendisini ifade edemeyen üniversite öğrencisinin mazereti hazır, “Ben sayısalcıyım!” Sayısalcı olmak, sadece sayısal testlerde başarılı olmak anlamına geliyorsa, vay halimize1 Bu gençler, karşısına çıkacak bir gence(kız ya da erkek), “Seni seviyorum” diyemeyecek, “Ben sayısalcıyım, gerisini anla” diyerek meramını ifade edecek. Çok vahim bir durum değil mi?

Bu gençlerin “değerler” le ilgili de önemli sorunları vardır. Hayatlarında önemli olan değerler kapsamında söyleyecekleri bir şey yok, neredeyse… Okullar, acaba ne kadar “değerler eğitimi” yapmaktadır? Okullarımızda hangi değerler yaşıyor ve yaşatılıyor? Yeni nesil, hangi ideallerle yetişmektedir? Hayattaki değerler, onların hayatlarında ne kadar var? Sürekli testlerle ilgilenen gençlerin değerlerle ilgilenecek zamanı mı var? Okullarda önce değerler yerle bir edildi sonra “değerler eğitimi” diye bir dersle bu durum telafi edilmeye çalışılıyor. Oysa biliyoruz ki müfredata giren konularda başarısız olmaya mahkumuz.

Okul, hayatın bir kopyası olamadığı için, gençler hayattan kopuk yetişiyorlar. İyi güzel de, bu soruna nasıl bir çözüm üretebiliriz? Hepimiz başımızı iki elimizin arasına alıp bu ve benzeri soruların cevaplarını bulmakla yükümlü değil miyiz? Yoksa sorumluluğu hep başkalarına mı atıyoruz? Bu sonuçtan hiçbirimiz masum değiliz. Hepimiz elbirliği ile yeni yetişmekte olan nesilleri hayattan kopardık ve onların idealsiz ve “değersiz” yetişmelerine sebep olduk. Durum bu olduğuna göre, bu durumu nasıl tersine çevirebileceğimizi düşünmemiz gerekiyor. Herkes kendine düşeni yerine getirirse, yeni yetişmekte olan nesilleri hayata bağlayabiliriz. Yoksa “z kuşağı” diyerek işin içinden sıyrılamayız.

Eğitim sistemi, insan yetiştirme düzenimiz olduğuna göre, şu andaki toplumsal durumumuzun tek müsebbibi bu sistemdir. Sevabı ile günahı ile bu toplum bizim eserimizdir. Eserimiz maalesef övünülecek bir eser değildir!.. Bunu herkes kabul ettiğine göre, bu durumu tersine çevirmek zorundayız. O zaman ne yapılabilir? Bu sutunda bu sorunun cevapları zaman zaman irdelenecektir. Bu sorunun cevaplarını birlikte aramaya ne dersiniz? Ben varım, ya siz?..