Evet, konumuz yine siyaset. Nasıl olmasın ki, önümüzde Türkiye için hayati bir önem arz eden seçimler var. 24 Haziran’dan sonra yerel seçimlerin de öne çekileceğini düşünüyorum. Ve bütün bu seçimler aslında sadece Türkiye’yi değil Ortadoğu’yu, Balkanları, Avrupa’yı, Afrika’yı, Asya’yı hatta dünyayı bile etkiliyor ilgilendiriyor. O yüzden dünyanın gözü şu aralar özellikle üzerimizde. Bu yüzden sıkılmadan, kırılmadan, darılmadan yine bu konuları işlemeye devam edeceğiz.  

Bugünlerde en çok konuşulan aday adayları, listeler, ittifaklar, transferler, kulisler ve aday profilleri oluyor. Aday adayları profillerine geçmeden önce daha çok önem arz eden Cumhurbaşkanı adaylarına bakmak gerek. Ak Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin ortak adayı belli, Recep Tayyip Erdoğan. Fakat karşı cephede ana muhalefette bir türlü aday bulunamıyor. Aday bulunamama nedenleri de aslında belli, önce mutlak bir ittifak düşünüldü sonra Meral Akşener kendi aday olma konusunda ısrar edince “ortak aday” projesi de hayal oldu.

Bu arada Chp’nin İyi Parti’ye vekil transferleri ve geri gelme söylemleri de her yönüyle demokrasi çerçevesinde hayretle izlenmekte. Bence ortada büyük bir kan uyuşmazlığı var. Öyle ya, ne giden vekiller bu durumdan memnun, ne de gidilen yer bu durumdan memnun. Yani ortada alenen görünen memnuniyetsizlik var. Hal böyleyken sürekli erken seçimden bahseden CHP büyük bir streste, aday çıkaramama stresine girdi bence. Tabi bu siyasi manevralar hiç kolay değil, her iki taraf için de kolay olacak diyemeyiz.

Peki Abdullah Gül’ün de “geniş mutabakat” bulamayıp aday olmadığı yerde CHP ne yapacak?  Bana göre başkan ve yardımcılarının da adaylık sırasında açıklanacağı bir adaylık projesi içindeler. Başkan ile birlikte yardımcıları da kamuoyuna bildirilecek, her kesimi kapsayacak. Ancak böylelikle ciddi bir oy potansiyeli çekme gayretinde olabilirler.

Küçük bir örnek verecek olursak, başkan her kesimdem birinin kabul gördüğü bağımsız nitelikte bir aday, yardımcılarından biri Kürt kökenli HDP’nin oylarına talip, bir diğer yardımcısı da sol kökenli CHP, İP, Saadet Partisi ve diğer sol partilerin oylarına talip bir profilden oluşacak diye düşünüyorum. Ya da genel olarak sola yatkın asker kökenli bir aday olabilir. Cuma günü yakın, hep beraber bu sorunun cevabını göreceğiz.

Gelelim partilerin milletvekilliği için aday adaylarına. Her seçim bir önceki seçimi aratır nitelikte yoğun ve tempolu geçiyor. O yüzden partiler bu seçim için aday adayları seçiminde daha bir seçici davranacak. Geçen dönemlere bakıldığında özellikle Ak Parti’de aday adayları seçimden sonra güzel yerlere getirildiği aşikar. Devlet kurumlarında özellikle aday adayları farklı bir boyutta değerlendirilmektedir. Bunu da özellikle fırsat bilen memur parasını verip aday adayı olabilmektedir.

Fakat bu derece yoğun bir aday adaylığı profilinin olduğu Ak Parti’de seçimden sonra ortada pek kimsenin gözükmemesi de ilginç. Hatta bu yoğunluğa rağmen parti kurucusunun “yalnızım” demesi de bana göre olayın bir başka yüzü. Dava adamlığının seçimden seçime akıllara gelmesi de aslında siyasetin gittiği noktanın bir başka göstergesidir.

Kim hangi partiden aday adayı olursa olsun, bence aday adayları öncelikle Türkiye’nin birlik beraberlik, huzuru, refahı ve kalkınması için çalışmalı, proje üretmeli. Kendi şehrime bakınca Trabzon’u iyi bilmeli, tarihini, kültürünü tanımalı, sorunlarını iyi teşhis etmeli, liyakat ehli, birikimli ve şehirde bir karşılığı olmalı diye düşünüyorum. Her şeyden önce samimi olmalı, seçim zamanında gösterdiği samimiyeti seçildikten sonra da göstermeli yapmacık olmamalı. Milletvekilliğini geçim ya da zenginleşme aracı olarak görmemeli. Özellikle TBMM’de Trabzon’un ve Trabzonspor’un sesini korkusuzca duyurabilmeli.

Adaletli olmalı, koltuktan ve partisinden güç alan değil, koltuğuna ve partisine bir katkı yapma peşinde olmalı. Siyasi ve toplumsal ahlak ilkelerini benimsemiş bu kriterlerin ya da daha fazlasının kendisinde olduğuna inanıp aday adayı olanlara şimdiden çalışmalarında başarılar diliyorum. Kazanan Türkiye olsun, demokrasi olsun. İyi haftalar.