Öyle mi değil mi? Ne zamandır “beni yaz” diyordu adeta. Onca yıllık çalışma hayatı... Ve emeklilik ki “insan sarraflığından yorulma zamanı” koymuşum adını. Yüklendikçe yükleniyoruz ne varsa… Cıva gibiyiz, en ağırından…
Sonra?
Sonrası yok işte.
***
Devasa ağırlığı taşıyacak olan uzay araçlarını düşünelim.
Kendisini yükselten tankların bırakılacağı yer de bellidir, okyanuslar…
Sonrası kolay…
Ağırlıklarından kurtulmuş, dünyadan uzaklaşmış ve beklenen hıza ulaşmıştır.
Ver elini ay ya da uzay istasyonu…
Gezegenler...
***
Bilim ve tekniğin konusunu köşeme taşımamın özeti şu: “Yükselmek için ağırlıklarımızdan kurtulmalıyız”.
Hem onca yükün hamallığını yap…
Hem de “yürüyeceğim, yükseleceğim” de…
Mümkün değil.
“Yerinde say...”
***
Büyük Usta Orhan Veli’den güç alarak...
Trabzon’u düşünüyorum gözlerim kapalı
Serin serin demiryolu hattı
Cıvıl cıvıl Güney Çevre Yolu
Turist dolu sokaklar
...
Şehrin birinci gündemi demiryolu olması gerekirken...
Ardından Güney Çevre Yolu...
Ve bu ikili ile daha da canlanan turizm...
Allah aşkına, biz ne yazıp çiziyoruz, konuşuyoruz?
Yazık, çok yazık!
Enerjimizi nerelere harcıyoruz?
***
Şark’ın iflah olmaz hastalığıdır(!) bu ağırlık taşıma işi.
Gereğinden fazla ilgi alanı yorar insanı bazen de altında bırakır.
Bu yüzden tam anlamıyla bir şeye odaklanması zorlaşır, gecikir.
***
Yerçekimi var ve çok ilginç, insanı asıl ağırlaştıran da düşündükleri…
Kafasına taktıkları…
“Ne veriyoruz ki ne alacağız” diye sorabilirsiniz.
İyi de bir yerden başlamak gerekmiyor mu?
Bu eğitimle, sistemle muasır medeniyet seviyesine ulaşmak ve aşmak mümkün mü?
Birkaç güzel örnekle kimse kimsenin lafının önüne geçmesin.
***
Çin Bilimler Akademisi; erimiş tuz reaktöründeki test aşamasında toryum-232 izotopunun nötron yakalayıp protaktinyum-233 üzerinden uranyum-233 izotopuna dönüştüğünü kanıtlamış.
Yalnızca kafam karışsa iyi...
Bu yeniliği anlatmakta ve anlamakta zorluk çektiğimi de ifade etmek istiyorum.
Oysa tüm dünyayı yakından ilgilendiren binlerce buluştan sadece bir tanesi…
Okullarına bakıyorum, sokaklarına, kentlerine köylerine…
Alıyor beni bir düşünce, karanlık bir karamsarlığa savruluyorum.
Yıl olmuş 2025...
***
Tartıştığımız konulara bakıyorum, oluşturulan yapay gündemlere…
Televizyonların gündüz kuşakları, insanı hasta eden türden…
Akşam bültenlerinin çoğu da eften püften şeyler…
Sosyal medyada bize tebessüm ettiren ne varsa ekranlarda…
Gerçek habercilik yapmak istemediğimiz bal gibi ortada.
Özellikle ev hanımları o denli örselendiler ki psikolojik destek alsalar, yeridir.
Şimdi sen nasıl başarı hikâyeleri beklersin böyle bir ortamda?
***
Sen dursan bile zaman durmuyor.
İyi kötü, doğru yanlış akıp gidiyor.
Birbirimize yalan söylemekten, ertelemekten bi hal olduk.
Beş yıl sonra, on yıl sonra nerede görüyoruz kendimizi?
En ciddi meselelere bakış açımız anlaşılır gibi değil.
Boş konuşuyoruz yani…
***
Odaklanmamaya odaklandık galiba…
Halının altına süpürmekten, dert yanmaktan, geçmişi çekiştirmekten yorulmadık.
Oysa önümüze baksak, prangalarımızdan kurtulsak çok şey değişecek.
Yıl içinde katıldığım kitap fuarlarından birinde…
Standımızı ziyaret eden çocuklarla konuşuyordum.
“On yıl sonra kendinizi nerede görmek istersiniz?”
“Onlar, hayal kurmak için henüz çok küçükler” demesin mi başlarındaki sorumlu hanımefendi.
“Hayal kurmanın yaşı mı olur? Ben, çocuklara sordum, onlar cevap verebilir.”
Olay çok da büyüsün istemedim, işimiz gücümüz vardı nihayetinde...
***
Dünya ne ki?
Koca bir kâinat bahşedilmiş bize.
“İlim, Çin’de olsa bile alınız” diyen bir inanca sahibiz.
“Ey Türk! Yüksel, senin için yükselmenin sınırı yoktur” diyen bir kurucu lidere…
İyi de biz ne yapıyoruz?
Okullara bak, bilim ve sanat için ayrılan ödeneğe…
Kentlere, yeşil alanlara, yaşlılar ve engelliler için yaptıklarımıza…
Lütfen, iyi örnekler başımızın tacı fakat bizler eksiklerimizi telafi etmenin derdindeyiz.
Kabullensek olacaklar belli, tembelliğe devam, günü kurtarmaya…
Kılıf aramaya, çene çalmaya…
Yok yere tartışmaya belki de kavgaya devam…
Diyeceğim o ki daha çok çalışmalıyız.
Daha çok üretmeli, pazarlamalı...
Gerçek gündeme odaklanmalıyız.
Kalkınma, komedi gibidir, ciddi iştir.
2050’de bu yazıyı okuyacakları peşin peşin uyarıyorum.
“Biz, birbirimizi kandırmaya doyamadık, bari siz ağırlıklarınızdan kurtulun ve uygarlığa daha fazla geç kalmayın.”