Anahtar Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu’nun önceki gün başlayan Trabzon programı, sadece bir siyasi ziyaret değil; adeta bir “saha diplomasisi” örneği gibi.

Bir hafta boyunca sürecek bu yoğun maraton, Trabzon’un ilçe ilçe, mahalle mahalle, köy köy dolaşılacağı, gidilmedik yer ve sıkılmadık el bırakılmayacağı bir program olarak dikkat çekiyor.

Şalpazarı ve Beşikdüzü ile başlayan turun, dün Of ve Sürmene ile devam etmesi; bugün ise “belde-i mubareke” olarak anılan kendi memleketi Çaykara’ya taşınacak olması, programın hem duygusal hem de stratejik boyutunu ortaya koyuyor.

Bu kadar sistemli, planlı ve detaylı bir saha organizasyonu, uzun süredir Türk siyasetinde pek de sık görmediğimiz bir durum olarak öne çıkıyor.

Yavuz Ağıralioğlu’nun gittiği her yerde gördüğü ilgi, gösterilen teveccüh ve insanların ona yönelişi, ister istemez hafızaları 2001 yılına götürüyor.

O dönem, AK Parti’nin henüz yeni kurulmuşken arkasına aldığı toplumsal rüzgâr, Türkiye siyasetini değiştiren bir dalgaya dönüşmüştü.

Bugün Trabzon sokaklarında Ağıralioğlu’nun arkasına aldığı rüzgârın, o dönemin ruhunu anımsattığını söylemek abartı olmaz.

Bu sadece bir kalabalık meselesi değil.
Bu, insanların “kendini bir lidere yakın hissetmesi”, “dilinin anlaşılır olması”, “üslubunun güven vermesi” meselesidir.

Yavuz Ağıralioğlu’nun en belirgin özelliklerinden biri, sertleşen ve zaman zaman seviyesini kaybeden Türk siyasetinde tertemiz bir üslup kullanmasıdır.

Hakaret yok,
Kaba söz yok,
Kutuplaştırma yok.

Devlet terbiyesiyle konuşan, ölçülü ve dengeli bir siyasetçi profili çiziyor.

Milliyetçi-muhafazakâr çevrelerde yetişmiş olması, Ülkü Ocakları ve Alperen Ocakları geleneğinden gelmesi, merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun yanında bulunması; onun siyasi kimliğini güçlendiren önemli bir arka plan oluşturuyor.

MHP’de Alparslan Türkeş ve Devlet Bahçeli’nin yanında geçirdiği yıllar ise ona devlet aklını, teşkilat disiplinini ve siyasi adabı kazandırmış olması en büyük avantajıdır.

Bugün meydanlara çıkan çoğu lider, daha yüksek sesle konuşarak, daha sert cümleler kurarak kalabalıkları etkilemeye çalışıyor.
Ağıralioğlu ise tam tersini yapıyor.

Sesini yükseltmeden ama derin konulara dokunarak etkiliyor,
Hakaret etmeden önemli meselelere dikkat çekiyor,
Kutuplaştırmadan topluyor,
Kavga ederek değil, kavrayarak siyaset yapıyor,

Bu, Türkiye’de artık özlenen bir lider profilidir.

Ve belki de onun en büyük avantajı budur.

Trabzon’da başlayan bu sefer, sadece bir seçim hazırlığı değil, bir “siyasi varoluş” mesajıdır.
Programın detayları, temposu, planlaması gösteriyor ki Ağıralioğlu artık sahada çok daha görünür olacak ve siyasetin merkezine doğru hızla yol alacak.

Şalpazarı’ndan Tonya’ya, Of’tan Beşikdüzü’ne…
Sadece bir lider değil, aynı zamanda bir dava adamı edasıyla ilerliyor.

Her gittiği yerde insanların gönlüne dokunuyor.
Her konuşmasında devlet saygısını, millet sevgisini, siyasi adabın kıymetini hatırlatıyor.

Türk siyasetinde uzun yıllardır görmeye alıştığımız gürültülü, sert ve gergin lider figürlerinin aksine; Yavuz Ağıralioğlu, sakinliği ve nezaketiyle büyük bir boşluğu dolduruyor.

Bu bir haftalık Trabzon programı da onun sahadaki karşılığını, toplumdaki yerini ve siyasi geleceğini gösteren önemli bir işarettir.

Öyle görünüyor ki Ağıralioğlu, Türk siyaset sahnesinde yalnızca bugün değil, uzun yıllar konuşulacak bir isim olacak…

Ve belki de Trabzon’dan esen bu rüzgâr, Türkiye’nin yeni siyaset haritasını şekillendiren bir fırtınaya dönüşecek.

Bana göre Anahtar seçmen kapısını açacak.