Tanzimat’tan beri ortaya çıkan “Batı hayranlığı” sonunda bizi bir aşağılık kompleksine koydu. Daha doğrusu aşağılık kompleksine girerek Batı’yı kutsadık. Tanzimat’tan sonra Batı’nın her söylediği, yaptığı şeyi “gökten inmiş gibi” kabul eden aydınımız, bunu bir aydınlanma sonucu olarak kabul ederek, bütün bir toplumun aşağılık kompleksine girmesine neden olmuştur. Batı’yı gerçek haliyle görüp anlamaya çalışan yerli aydınlarımız da yok değildi. Ama bunların sesi toplumda çok yankı bulmamıştı.

İşte onlardan biri Kemal Tahir. Kemal Tahir” i okuyalım: Memleketimiz 2. Dünya Savaşı denilen kıyametten bu yana, “az gelişmiş”, “geri kalmış” iftiralarının yoğun saldırısı altındadır. Amaç bizi, kendi kendimizin karşısında aşağılık duygusuna düşürüp savunmasız bırakmaktır. Bu düşman iftiralarına, yurdumuzun nice nice profesörleri, nice nice yazarları, çizerleri katılmışlardır(K. Tahir,1990, Notlar, Sanat Edebiyat 4, İstanbul, Bağlam Yay.). Kemal Tahir burada, ekonomik literatürün, toplumda ortaya çıkardığı aşağılık kompleksine dikkat çekmektedir. Bir bakıma Batı’nın kendi dışındaki toplumlar için uydurduğu bütün kavramlar, kendini yüceltmek, diğerlerini aşağılık kompleksine koymak için çok önemli kozlardı. Gelelim K. Tahir’in bahsettiği konuya.
Gerçekten “az gelişmiş” ya da “geri kalmış” yaftası kimin eseri? Gelişmiş ülkelerin(!) bize uygun gördüğü bu kavramlar, bizim aşağılık kompleksine kapılmamıza yetmez mi? Kendini “gelişmiş” kabul eden bir ülkeye göre biz hep “geri” kalmaya mahkum değil miyiz? Yani biz her zaman onların gerisinde olmak durumunda kalacağız. Bir bakıma kaderimiz böyle(!). Biz olsa olsa “gelişmekte olan ülke” konumuna yükselebiliriz. Çünkü bize bu yaftayı yakıştıranlar, da sürekli gelişiyorlar. Onlar yatmıyor ki, biz de gelişelim. Bir zamanlar GSMH’sı 10.000 Doların altında olan ülkeye geri kalmış ülke yaftası vuran kapitalist dünya, şimdi de 30.000 Doların altında olanları bu sınıfa dâhil ediyor. Ve biz de hep onların belirlediği kriterin altında kalacağımız için sürekli onların gerisinde bir sınıfa dâhil edilip anılacağız. Yani sürekli geriden takip edeceğiz.

Çünkü çıtayı onlar koyuyor; bizi de sürekli bu çıtanın altında gösterecek parametreler kullanıyorlar. Bu tanımlamaları kutsal bir tanımlamaymış gibi kabul etmeye başladığımızdan beri, kendimizi hep küçük görmeye başladık. Bu durum bizde bir aşağılık kompleksi ortaya çıkardı. Kemal Tahir’in dediği gibi, maalesef bu “düşman iftiralarına” ülkemizde kendini aydın kabul eden birçok kişi katılmıştır. Batı’nın bu tanımlamaları, aslında bir “düşman iftirası” olarak düşünülmüş, ama bunu gerçek yüzü ile anlayabilen aydınlarımız maalesef azınlıkta kalmıştır. Aşağılık kompleksini kabul eden toplumların kendilerini değerli hissetmeleri mümkün değildir. Onun için Kemal Tahir, Biz değerliyiz. Biz üzerinde durulacak önemli özellikler gösteren bir milletiz. Anadolu halkı da daha senelerce büyük bir uygarlığı kendi nefsinde taşıma gücüne sahiptir. Biz küçük düşmeye karşı çıkıyoruz. Batılı birine, “Sizin sosyalizminizi kabul etmiyoruz. 

Doğuya insan gibi bakmıyorsunuz.” dedim. Batılı “evet” dedi. Sosyalist bize “geri kalmış ve iyice hayvan derecesinde bakıyor. (K. Tahir, Notlar 4:464-472). Kendimizi tanımadan başkalarını gerçek yüzü ile tanımaya imkân yoktur. Batı’yı ulaşılmaz ve dünyanın cenneti(!) kabul ettiğimiz zaman, ortaya çıkacak bu durumu yadırgamamak gerekir. Aydın olarak bu ülkenin geleceğinin şekillenmesinde katkı yapmak istiyorsak, önce kendimizi tanımamız gerekir. Kendimizi tanımadan, Batı’nın bütününü dokunulmaz ve yanlışsız kabul edersek, kendimizi küçük görmeye devam edeceğiz demektir. Bu da hep aşağılık kompleksi ile yaşamaya mecbur olacağız demektir.