Karadeniz’de yaşayınca... Mizahın da en 'kara'sını yaşıyorsunuz. Sağın solun, önün arkan mizah... Herkes size benziyor, siz de herkese... Ve bir türlü sabah olmuyor.

Kiminle konuşsanız...
"Oyun büyük" diyor.
İyi de sen nasıl çözdün bu işi?
Düşünce kuruluşunda mı çalışıyorsun?
Niçin bu işe bu kadar kafa yoruyorsun?
***
Fikrimi soracak olursanız...
Şarkı sözü gibiyiz.
"Oynatmaya az kaldı."
Tek eksiğimiz huni...
Belki de var fakat görmüyoruz, hissetmiyoruz.
Düşünsenize, derinlere dalıyor, kendimizden beklenen beklenmeyen her konuda ahkâm kesiyoruz.
Karşımızdakinin bize üzüldüğünü bile anlamıyoruz.
"Seni de kaybettik!"
Her ne kadar bu sözler dökülmese de dillerden...
Üçüncü gözler görüyor olanı biteni...
***
Park bahçelerde...
Emekli lokalleri ve dost sohbetlerinde...
Ne analizler dönüyor!
Ne yorumlar yapılıyor eşi benzeri olmayan!
Konu geliyor geliyor asıl soruna bağlanıyor.
"Oyun büyük!"
***
"Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?"
Tuzak sorudur ve asla sormam.
Bizler, dünyayı bilmem kaç kez dolaşanların ağızlarıyla klavyelerinden dökülenlere tanık olduktan sonra...
Ya da kitap kurdu olanların...
O zaman sorarlar insana: "Onca gezi, kitap nereye gitti."
"Yandı kül oldu, bitti."
***
Bir şekilde dolaştık biz de...
Mısır'dan Suriye'ye, Almanya'dan Fransa'ya, Polonya'dan İtalya'ya...
Tamam, ilk iki ülke biraz bize benzese de...
Diğerleriyle aramızda dünya kadar fark var.
İnsan, şehir ve ülke...
Mesele, alt yapı ve üst yapı...
Halk ne konuşuyor; devletin amiri memuru, işçisi işsizi, emeklisi öğrencisi?
Bazen bizim bir başka gezegende yaşadığımıza iyice inanasım geliyor.
***
Bi tuhaflık var bu işte!
İşimiz gücümüz analiz!
Yoksa okulu bitirdik de stajda mıyız?
Durup dururken tarihe coğrafyaya ayar vermek de neyin nesi?
"Boş yere" geçiyor ömrümüz...
"Boş işlere" abone olmuşçasına bir kör dövüşünde bulmuşuz kendimizi...
Fakat kuyruk hâlâ dik, hedef en yükseğinden...
"Başkentte bir mevkiye getirelim" dediklerinde hemen dökülüverir dilimizden yapılması gerekenler listesi...
Bu iş böyle azizim.
Herkes bir başka işe âşık.
Yapmadığı, yapamayacağı işe...
Esip gürlemesi, atıp tutması bu yüzden...
Kendi işini sorsan...
"Anlat" desen...
Son okuduğu kitabı!
Gezdiği sergiyi, müzeyi!
İzlediği oyunu!
Bence bu tipleri durdurmanın tek yolu sanki...
***
Aklı başında olanlardan bile benzer hikâyeler dinliyorsunuz.
Anlatıyorlar da anlatıyorlar...
Düne takılmışlar, özelikle de dündeki birkaç güne...
Bir türlü bugüne gelmek geçmiyor içlerinden...
Eninde sonunda o derin cümleyi kuruyorlar.
"Oyun çok büyük!"
Sadece bir soru sorun, yeterli.
"Boşrolde kim oynuyor?"