Karadeniz’de yağmur, gökten düşen sıradan damlalar değildir. Her bir damlası dağların hırçınlığından, yaylaların sessizliğinden, denizin dalgalarından iz taşır.

Burada gökyüzü ne zaman bulutlansa insanlar bilir ki az sonra gök, yeryüzüyle kucaklaşacak. Karadeniz insanının yüzünde gördüğün o derin bakışlar biraz da bu yağmurun eseridir. Çünkü burada yaşayan herkes bilir ki yağmur sadece ıslatmaz; dinletir, düşündürür, özletir…

Yağmur, Karadeniz’in ruhudur aslında. Dışarıdan bakan bir yolcu belki yalnızca gri bulutlar ve ıslak yollar görür. Oysa buranın insanı için yağmur, yaşamın vazgeçilmez türküsüdür. Fındık dalları yağmurla güçlenir, çay tarlaları yağmurla yeşerir, dağların gürül gürül akan dereleri yağmurla coşar. Karadeniz’in hırçın denizi bile yağmurla birlikte başka bir ahenk kazanır.

Bir Karadeniz sabahını düşün; sisler dağların tepesine çökmüş, çatıların sacına yağmur damlaları usul usul vuruyor… İşte o ses, insanın kalbine dokunan bir ninni gibidir. Yağmurun altında yürüyenler ağırlaşır ama bakışlarında huzur vardır. Çünkü onlar bilir ki yağmur bereket demektir. Ama yağmur bereket değildir kimi zaman; aynı zamanda bir iç sızı, bir özlem, bir hatıradır. Bazen o kadar hırçınlaşır ki bu yağmur; dereleri coşturur, yolları kapatır, köprüleri yıkar ki yüreklerin arasına girer, sevenleri ayırır. İşte bu yüzden Karadeniz’in yağmuru, yalnızca gökyüzünden inen bir su değil; kaderin, sevdanın ve ayrılığın da ta kendisidir.

Yağmur, Karadeniz insanının ruhunu yumuşatır. Ne kadar sert görünürse görünsün, kalbinin içinde hep bir ince sızı, hep bir içtenlik vardır. Çünkü yağmur onları hem hüzünle, hem umutla yoğurmuştur. Bazen bir mezar taşının başında yağar, gözyaşlarına karışır. Bazen bir yayla düğününde yağar, horona eşlik eder. Bazen de yalnızca bir ahşap evin penceresine vurur, çocukların oyununa fon olur. Gurbet elde olan Karadenizliler, memleketlerinin yağmurunu özler. Onlar bilir ki hiçbir şehir, Karadeniz gibi kokmaz yağmurdan sonra. Hiçbir şehirde toprak, bu kadar derin nefes almaz.

Karadeniz’de yağmurun olmadığı bir gün düşünülemez. Belki de bu yüzden burada yaşayan insanlar yağmura hiç kızmaz. O, hayatın bir parçasıdır. Bazen göğsünü daraltır, bazen de yüreğini ferahlatır. Ama her seferinde sana sabretmeyi öğretir çünkü bilirsin ki yağmur ne kadar dinmez gibi görünse de sonunda gök açılır, güneş bir yerden kendini gösterir.

Ve işte Karadeniz’in yağmuru tam da budur: Hüznün ve umudun kardeşliği, gözyaşıyla gülümsemenin yan yana durabilmesi, bulutların ağırlığıyla kalbin hafifliği…

Bir gün Karadeniz’e yolunuz düşerse yağmurdan kaçmayın ve ıslanın. Çünkü Karadeniz’in yağmurunda ıslanmak aslında insanın kendi ruhuyla buluşmasıdır.