Çay Da Durmak Yok! “Dem” Lenmeye Devam!

Şu sıralar “DEM” den “DEM” vurduğumuzda, ilk akla gelen siyasetteki “DEM” olsa da, boyalar ile 5 dakikada tam “DEM”ini alan çaydan söz eylemezsek ise hem kamu sağlığı, hem de haksız rekabet adına eksiklik yapılmasına çanak tutmuş oluruz!

Abone Ol

Tutmamak için de DEM’lenmeye devam edeceğiz.

Gerçi, siyasette bir yıl önce DEM’i “Zehir” sayanlar, şimdi nerede ise “Zemzem” sayar hale gelmişler yaa!

Yani siyasetteki de, çaydaki DEM’lenmede “Dün başka idi bugün başka hale gelmiş!”

Biz “Sap ile samanı karıştırmayıp” çaydaki “DEM”e dönelim.

Kamuoyu adına mesleğimizi icra ederken, boya ve glikoz ile tam DEM’ini bulan çaylar yazmaktan bıkmayıp, ağzımızda tüy bitercesine de sürekli söylemekten geri kalmıyor olsak da, devlet-i aliyyenin yetkililerinden “GIK” çıkmıyor!

Böyle olunca da birileri boyalarla DEM’lemeye devam ediyor!

İşi halk sağlığını korumak olan Sağlık Bakanlığı ile haksız ticarete engel koyması gereken Ticaret Bakanlığı’nın sesi zaten hiç çıkmıyor.

“Çıksın” diye, Rize Ziraat Odası Başkanı Bünyamin Arslan’ın; “Ne olduğu belli olmayan çaylar harmanlanıp boya katılarak bir sektör haline gelmiş" diye yaptığı ben diyeyim “Feryat”, siz söyleyin “Uyarı” da kulak ardı ediliyor.

ÇAYSİAD Sekreteri Mustafa Yılmaz Kar’ın, “Boyalı çay sektörü yıpratıyor” başlığı ile yaptığı uyarıdaki Boyalı çay yalnızca bireysel tüketici sağlığını değil, aynı zamanda çay sektörünün kurumsal yapısını, piyasa güvenini ve ulusal marka değerini tehdit etmektedir” gerçeğini göz ardı etmenin suç olmadığını kim söyleyebilir?

Diyeceksiniz ki, “Söyleyecekler, söyleyecek ama dillerini yuttukları için söyleyemiyorlar!”

Haklısınız! O zaman kendilerini ya tedavi ettirsinler, ya da bulundukları makamı terk etsinler!

BU DA; TREN YOLU “DEM”CİLERİNE…

Çaya rengini veren DEM, konusu “Trabzon’a tren yolu” olunca 80 yıldır temcit pilavı gibi DEM’lenip, DEM’lenip, sözlerle, vaatlerle önümüze konuyor!

Kaynatırım kaynatırım DEM”lenmez” diyerek kimileri ateşe; “Erzincan-Gümüşhane-Trabzon hattı olsun”, kimileri de “Trabzon-Samsun olmalı” önerisi ile kararsızlık yaratıp, olmayacak işi uzatıp uzatıp duruyorlar!

Böyle olunca da ben de, “Bu işin gidişatı Orhan Hakalmaz’dan, ‘Kara tren gecikir belki hiç gelmez’ türküsünü dinlemeye benziyor” diye yazıp da “Temcit Pilavı” benzetmesinde de bulununca alınanlar oluyor!

Alınmak yok! Yola devam!

Yani tren yolu için kazma vurmaya değil, “Laf olsun torba dolsun” babından konuşmaya devam! Anlatabildim mi?

FINDIKTA Kİ “DEM”CİLER UNUTULMAMALI!

Tarımsal ihraç ürünlerimizin ilk sırasında yer alan fındıktan da DEM vurmaz isek, haksızlık etmiş oluruz!

Gerçi sektörde o kadar çok olup biteni göremeyen, geleceği tahmin edemeyen ve de “Bildiğim bildik, çaldığım düdük” diyerek DEM vuran o kadar çok HERBOLOG var ki!

Ama fındıktaki DEM’ciler diğerlerinden farklı. Başta ZO’cular olmak üzere fındığa sadece fiyat, yani para gözüyle baktıkları için hep aynı yerde, aynı hatalarda DEM’lenip duruyorlar.

DEM’i iyi tutturamayınca, kabahati başkalarında, onda bunda arayıp, zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkıyorlar! Daha doğrusu alemi kör görüp, çıktıklarını sanıyorlar!

Onlar sanıyor sanmasına da, kaç yıldır aynı teraneleri dillendirip, yalan yanlış fiyat tahminleri yapanlara kanmaya devam edenlere ne demeli?

Şunu unutmamak lazım: “Biri sizi bir kere kandırır, yanıltırsa kabahat onundur. Bu iki kere olur ise kabahat sizindir.”

AYNALAR İKİ TÜRLÜDÜR…

Kimisi karşısına geçip; Nuri Sesigüzel’den;

“Aynaya baktım saç beyaz olmuş

Neden bu rengim sararmış solmuş” türküsünü,

Kimisi de Salim Dündar’dan;

Hüznüm sizde görünür
Saçım beyaz bürünür” şarkısını dinler!

Kimileri de aynaya bakarlar da, kendilerini göremezler!

Çünkü önemli olan ayna ile temaşa etmek değil, baktığında içini görebilmektir!

Vuslatın, Şeb-Arus’un, 752’inci yıldönümünde yad eylediğimiz Mevlâna’nın dediği gibi: “Aynalar iki türlüdür. Yüzünü görmek isteyen cama, özünü görmek isteyen cana bakar.”

ŞEB-İ ARUS: Türkçesi Düğün Gecesi. Mevlevilikte Mevlânâ Celaleddin-i Rumi'nin öldüğü gecedir. Mevlana bu geceyi Rabb'ine, sevgiliye kavuşma gecesi olarak düşündüğü Düğün Gecesi olarak adlandırır.

BİR DERGİ

UCİM 1 YAŞINDA

Kısa adı UCİM olan Saadet Öğretmen Çocuk İstismarı ile Mücadele İktisadi İşletmesi’nin Trabzon’da 3 ayda bir çıkardığı MAVİ KELEBEK dergisi 4’üncü sayısı ile bir yaşını doldurdu.

UCİM, Türkiye çapında çocuk istismarlarının önlenmesi noktasında önemli faaliyetlere imza atıyor.

Trabzon Temsilciliğini Ali Osman Ulusoy Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda TOBB Trabzon Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı da olan Ahsen Aydın’ın yapıyor.

Türkiye de bir ilk olarak Trabzon Temsilciliği’nin 32 sayfa olarak yayınladığı ve ülkemizin her köşesine dağıtılan dergi, çocukların sesini daha gür duyurabilmek, onların düşlerini sayfalara dökmelerine imkân tanımada çok değerli bir yayın.

Ahsen Aydın’ın derginin son sayısında, “UCİM’in sesini çocuklarımızın hayallerini ve bizim umutlarımızı onların kalemi ile sayfalarına taşındı. Derginin her sayfasında hep birlikte keyif aldık, öğrendik, bilgilendik ve dayanışma gücünü keşfettik” şekliyle yer alan ifadesi yayının özelliğini ortaya koyuyor.

KISSADAN HİSSE

Yasa içi, yasa dışı her türlü şans oyunlarını, bahisleri, binbir çeşitli hale getirilerek kim teşvik etti, ediyor?

Daha farklı bir söylem ile “En büyük ibadet çalışmaktır” diye bilinir iken, “Yan gelip yatacak”, ya da “Paradan para kazanma hesabı yapacak”, Türkçesi “üretmeyi bir kenara itecek” politikaları kim uyguluyor? Uygulanmasına kim çanak tutuyor, zemin hazırlıyor ise onlar teşvik ediyor.

Dahası var!

Çalışmadan, çaba göstermeden kazanmak isteyenlerin sayısı da habire artıyor!

Nasıl mı?

Kıssadan hisse.

Adamın biri her gün Allah’a; “Bana piyangodan büyük ikramiye çıkar” diye yalvarır dururmuş.

Meleklere, “adama ikramiye çıkarın” emri iletilmiş.

Melekler cevap vermiş: “Allah’ım. Allah’ım. Adam hiç bilet almıyor ki!”