Diploma

Ne zaman “diploma” konuşulsa rahmetli babam aklıma gelir. 1933 yılı Köy Mektebi Tasdiknamesi… Henüz Yomra ortada yokken Şana Köyü mektebinden bahsediliyor. O kadar değerli ki askerlikte işine yaramış ve hayatı boyunca “Çavuş” demişti dostları…

Abone Ol

Sonra diplomalar çoğaldı tabii ki…

Diplomalılar…

Üç sınıflı olanları tedavülden kalktı.

Beş sınıflılar…

Ortaokul ve lise de çocuk oyuncağı oldu.

Veeeee…

2025’te üniversite diplomalarının da pek işe yaradığı söylenemez!

***

Türkiye’de 2019 verilerine göre her bin kişiden 95’i üniversiteli…

AB ortalaması ise her bin kişiden 38’i üniversiteli…

Bizim -sürekli müdahale edilmiş, bozulmuş sistemimize- yakınlığından dolayı her bin kişiden Yunanistan’da 74’ü, Güney Kıbrıs’ta 57'si üniversiteli iken…

Norveç’te 54'ü, Danimarka’da 53’ü, Hollanda’da 51’i…

Almanya’da ise her bin kişiden ancak 40’ı üniversiteli…

Aslında bir tuhaflık var bu işte.

Kâğıt üzerinde Almanya’yı ikiye katlamışız!

Pek çok dünya ülkesine fark atmışız!

İyi de mutlu muyuz?

Türk Eğitim Sistemindeki bu çelişki nasıl açıklanacak?

Günah değil mi onca gencin gereksiz(!) yere zamanının çalınmasına?

Milyonlarcasına üniversite diploması verilmesine…

Çocuk ve genç yaşta sanattan, meslekten, üretimden uzaklaştırılmasına…

Harcanan milli servete ve heba edilen geleceğe…

***

3. Dünya Savaşına savrulan bir dünyada...

Onca sorunumuz beklerken…

Odaklanmamız gereken hedefler varken…

Biz, üniversite mezunu sayısında çılgınca bir yarış içindeyiz.

Her ile üniversite, her ilçeye fakülte, yüksek okul…

Kim bunları planlıyorsa tüm tuşlara birden basıyor.

Önü alınamaz bir yıkıma doğru gençliği sürüklüyor.

***

Tarım ve hayvancılık…

Üretim alanları, limanlar ve lojistik…

Bilişim ve kültür/sanat bekliyor.

Sakın ola ki hiç kimse kısmi başarıları baz alıp söze başlamasın.

Daha önce yirmi yıl kaldığım İstanbul’dayım ve sabah akşam saatlerinde insanların yaşadığı çileye yeniden tanık oldum. Özellikle metrobüslerde birbirini ezercesine bir yarışta buluyoruz kendimizi.

Minibüslere muhtaç olanlar ise ayrı bir hikâye...

Ve İstanbul’da Trabzon’u düşünüyorum gözlerim kapalı.

Beklediğimiz tren bir türlü gelmiyor...

Gemiler de geçmiyor allı yeşilli...

Allah’ım! Nasıl da mahvediyoruz cennet coğrafyamızı?

Sahile dört kilometre mesafede toprak yolla idare ediyoruz.

Önümdeki koltukta oturan yaşlı adam, yanındakine “bana iyi bir şey söyle” deyince şöyle bir sarsıldım işte.

O an hayal ettim köyümü kentimi...

“Çok çalışmalıyız çooook, kimseye boşuna diploma vermemeliyiz.”

Sonra düşündüm de her şey bu diplomalar yüzünden oluyordu, diplomalılar...

***

Son yıllarda özellikle Çin’e gidenleri, Kore ve Japonya’yı görenleri dinleyince...

Belgeselleri izleyince alıyor bizi bir düşünce...

Yani alması gerekiyor fakat aynı tas aynı hamam...

Gram akıllanmıyoruz” derler ya... İşte öyle bir şey.

Gerek var mıydı bu kandırmacaya?

Bu kadar üniversite açmaya!

Önüne gelene gelmeyene diploma vermeye!

***

Bir sigorta şirketinin çok etkili reklam sloganı gibiyiz.

Gelecek de bir gün gelecek.”

Geldi.

Diyelim ki yıl olmuş 2035…

Onca işsiz güçsüz genç nasıl tepki verecek bu karmaşaya?

Okutmuşsun, diplomasını vermişsin...

İş beklemek de en temel hakkı.

Bu fotoğraf, geleceği çok kötü planladığımızın fotoğrafıdır.

Aslında planlayamadığımızın fotoğrafı...

Üzülmek kâr etmiyor, dövünmek işe yaramıyor.

Her geçen gün yaşamak daha pahalı hale gelirken…

İşsizler ordusunun dörtte birini üniversite mezunları oluştururken…

Sorunlara akşamdan sabaha çözüm bulmak zorlaşırken nasıl üstesinden geleceğiz yaklaşan fırtınanın?

***

Türkiye belli ki uzunca bir süre daha “diploma” konuşacak.

Çekmecelerde raflarda öylesine hiçbir işe yaramadan bekleyen diplomaları…

Almanya’ya, Norveç’e ve Hollanda’ya fark attığımız(!) oranların altında ezilmemiz gerekirken pek kimsenin umurunda olmayacak anlaşılan…

Yeter artık! Biri dur desin şu diploma işine.