Söz konusu “Ateşkes ve Barış” olduğunda, söylem ile eylemin birbirine uymadığı Ortadoğu’da, savaşın, dolayısıyla katliamın durması için, kul olarak işi gereğini yapmayıp, işi sadece duaya bırakanlara ilginç bir öneri ile muhatap oldum.

Memleketi ve milliyeti Filistin olan işadamını bulmuş iken, daha derin bilgiler almaya çalışırken, iş dönüp dolaşıp, İsrail’in katliamları için sokaklarda yürüyenler ile camilerde edilen dualara gelip dayandı.

Gelip dayanınca da, Filistinli arkadaş aynen şunları söyledi:

“İsrail halkının büyük kısmı, Ortadoğu’daki bu savaşı istemiyor. İsteyenler İsrail’i çıkarları için buraya yerleştirenlerdir. Amerika ve bazı batılı ülkeler çıkarları için İsrail yönetimini kullanıyorlar. Ne zamanki siyasi ve ekonomik çıkarları ortadan kalkar, savaş o zaman biter. Bu durumda yapılacak, İsrail halkının bu çıkarcılar ve sadece onlara hizmet etmek için görevde olan yöneticilerinden kurtulması için dua etmektir.”

*

O ki, Filistin halkına yapılan mezalimin sürmesinden söz eyledik, iki satır da, halâ, “Ateşkes, Barış ve Barış Elçileri” sözlerini kullananlara, bir kere daha 24 saat açık tuttukları televizyon kanallarında alt yazı olarak da geçilen şu satırları iyi okuyup, anlama, kavramalarını, yani gerçeği görmelerini tavsiye edelim:

-“İsrail, Ekim ayının başından beri ateşkesi 500 kere ihlal etti.”

ÖNCE KGM’YE…

Geçen hafta, “Karayollarındaki üst geçitler, kazalara davetiye çıkarıyor” başlığı atarak yasa ve yönetmeliklere göre suç sayılan teşhire dikkat çekmeye çalışmıştık.

Bölünmüş karayolları ile otoyollarındaki üst geçitlere ve kenar direklerine trafik işaretleri dışında asılması yasak olan tanıtım pankartları, afişlerinin kazalara davetiye çıkardığına dikkat çekmiştik.

2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre yayınlanmış “Can ve mal güvenliği yönünden karayollarında trafik düzeninin sağlanması ve güvenliği ilgilendiren hususlarda alınacak tedbirlerle ilgili olarak uygulanması gereken esas ve usulleri belirleyen” yönetmeliğe aykırı asılmalara son verilmesi gerektiğini belirtmiştik.

Aslında sadece bu üstgeçitlere asılanlarla değil, buralara verilen şehit isimleri ile ilgili de çok önemli bir hassasiyeti Of Belediye Başkanı Sayın Salim Salih Sarıalioğlu Trabzon Büyükşehir Belediye Meclisi’nde dile getirdi.

Haklı olarak şehit isimlerinin herkesin üzerinden gelip geçtiği üst geçitler yerine, sosyal hayat ile ilgili kurum ve kuruluşlara ait korunmayı da gerektiren eserlere verilmesinin daha doğru olacağını belirtti.

Şimdi, öyle veya böyle karayolları üzeri ve kenarlarındaki bu yanlış, hatta suç olan uygulamaya son verilmesi için önce Karayolları Genel Müdürlüğü’ne “Görevinizi yerine getirin” çağrısı gerekiyor.

Ardından sıra bu yollardaki trafik idaresi ile ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü’ne sıra geliyor. Bunlar “yanlışa dur” demezler ise, sırada Ulaştırma ve Altyapı ile İçişleri Bakanlığı var. Onlarda ihmal ederler ise konunun nereye varacağını, vardırılacağını söylemeye gerek var mı?

YAN GELİP YATILIP, İTHAL EDİLİRSE…

Çok değil, 30-40 yıl önce; “Gıda da kendi kendine yeten ülke” diye yazarak Türkiye’nin tarım ve hayvancılık ile ilgili haberlerine başlardık.

Tıpkı, “Dünya fındık üretiminin yüzde 80-85’ini yapan Türkiye” diyerek başlamamız gibi…

Tarımdaki en önemli ihraç ürünümüz Fındıkta indiğimiz oran ortada. Yüzde 70’in altında.

Gelelim bin diyeyim “Tarım”, siz söyleyin “Gıda”da ahvalimiz de ortada! Nerede ise ithal etmediğimiz tarım ürünü yok gibi.

Tarım ve hayvancılığa yapılan destekleme uygulamalarının sürdürülebilir hale getirilemediği ülkemizde, üreticilerin gelir seviyesinin de düşmesi-düşürülmesi ile gıdaya erişimde çok ama çok ciddi bir risk dönemine girildi.

Üretimin yapıldığı topraklar da kentleşme ile bir kayıp yaşanmış olsa da, yine de kendi kendimize yetecek kadarı mevcut.

Ama eğitim, özellikle de yükseköğretim politikalarındaki tercihlerin yanlışlığı ile gençlerin diplomasız “çalışmaya” değil de, diplomalı “yan gelip yatmaya” yönlendirilmeli tarımdaki sıkıntıların başında geliyor.

“Çiftçilikte yaş ortalamasının yüzde 59’a çıkması”, tamamen bu yüzden, bırakın her ile çoğu ilçelerde bile yüksek öğrenim kurumu açılarak, gençlerin yanlış güzergahları yöneltilmesinin doğurduğu bir sonuçtur bu.

Daha net ifade ile bu gidişatın sonu; “Gıdada ithalata bağımlı olmak” demektir.

İthalata bağlı olmak da, karnımı doyurmak için tamamen başkasına muhtaç olmak demektir.

Böyle olmak da, savaş meydanındaki mağlubiyetin getirdiğinden daha beter bir esirlik değil de nedir?

DÜNDEN BUGÜNE

Şeytan ile işbirliği!

Şeytan ile işbirliği tutarak “kazanım sağladıklarını” sananların, haram yoldan elde edilenler ile helâl iş yapılabileceğini varsayanların epeyce fazlalaştığı bir zaman dilimini yaşıyoruz.

Aslında çok zamandır, asırlar öncesinden beri var bu yaşama şekli ama ne hikmettir ki, bir türlü akıllanmıyoruz, anlayamıyoruz!

*

28 Aralık 2014’de kaleme aldığımız satırlarda bakın ne demişiz:

Tekrar olacak ama rahmetli Orhan Kaynar ağabeyimizin köşesinin başlığı gibi; "Gel de Yazma."

Çıkarları için şeytanın kapıdan içeriye girmesine sessiz kalanlar, onunla işleri bittiğinde aynı şekilde sessizce çıkıp gitmesini beklemesinler. Uykuya dalıp rüya görmesinler.

Biline ki, "Şeytan, uyuyana ninni söylemez."

BİR KİTAP

Demiryolu Projeleri

1946’da zamanın kısa süreli Başbakanı Hasan Saka’nın, “Demiryolunu yapacağız” demesinin üzerinden 80 yıl geçti. Ama daha sonra da “ha geldi, ha gelecek” diye demeç üstüne demeç patlatanlarda hiç de az olmadı.

Olmayınca da biz yarım asırdır; “Kara tren gecikir belki de hiç gelmez” türküsünü çalıp söyledik!

Biz yazıp çizip, türkü söylerken Veysel Usta ile Resul Turan, “Yarım Kalmış Bir Rüya” başlığını atarak, “Trabzon-Erzurum, Trabzon-Batum Demiryolu Projeleri” ni geçmişten günümüze kitaplaştırdılar.

Serander Yayınları’ndan 2022’de basılmış 210 sayfalık kitabı ister “Hikaye”, ister “Masal” diyerek okumak gerek!

KISSADAN HİSSE

Herkes kendinde olmayanı ister.

Çok anlatılır.

Bektaşi yolunu şaşırmış, camiye yolu düşmüş.

Yanındakine bakarak yatmış, kalkmış, “Namazı kıldım” sanarak durumu idare etmiş.

Sıra dua etmeye gelince, Bektaşi ne ister? İçki ister, meze ister.

Bektaşi’nin içki ve meze mırıldanmasını duyan yanındaki ise “Ne yapıyorsun? Böyle dua edilir mi? Böyle şey Allah’tan istenir mi?” diye çıkışıp da, “Bak ben Allah’dan din, iman, sağlık istiyorum” deyince, “Herkes kendinde olmayanı ister” cevabını yapıştırmış Bektaşi.