Gazetedeki; “Kestane 500, fındık 280 lira” başlığı atılmış haberi okuyunca, gel de, 5 sene önceki, “hamsi ile fındık” mukayesesini hatırlama bakayım! Hamsinin çok az verdiği, ekonomik tabirle arzının az olduğu bir yılda; “4-5 kilo fındık satıyoruz, 1 kilo hamsi alamıyoruz.” açıklaması yapanlar vardı.
Her ne kadar “Elma ile armudu karıştırmayın” denilse de, fındığı sadece fiyat üzerinden konuşanlar için hiçbir şey fark etmiyor!
Etmiyor etmesine de, şimdi de “Fındık-Hamsi” mukayesesi yapsalar ya!
Zor! Çünkü o zaman fındığın arzı fazla idi, bugün hamsinin ki…

Hadi sapla-samanı, ahvale ve zamana bakmadan karıştıranlar, şimdi çıkıp da; “Bir kilo fındık ile 4-5 kilo hamsi alınıyor” diye nasıl desinler ki?
Aslında işleri kolay olacak! Ancak ticarette piyasanın belirleyici aktörlerinden en önemlisinin arz-talep olduğunu anlamaları gerekiyor!
Aksi halde, işlerine geldi mi; “Kestane”, gelmedi mi ”Hamsi” der dururlar!
OKUYARAK ÜRETENLER NE DİYOR?
Yarım asırdır, “fındıkla yatıp, fındıkla kalktığımız” için olsa gerek, ben diyeyim “Altın yumurtlayan tavuğu”, siz söylesin “Altın sarısını” yazıp duruyoruz.
Söz konusu yazmak olunca da, “söz uçar yazı kalır” diyerek, kamuoyu ile paylaştıklarımızı okuyup bize de yazanlar oluyor.
İşte onlardan biri:
“Türkiye Cumhuriyeti dönemi fındıktaki bilek güreşini özetlemişsiniz. Daha ne denilebilir ki. Bu kafayla fındıktaki son durumumuzu da göreceğiz. Bu gidişle akıbeti belli durumu görmemek için, durumdan dersler çıkarmamız ve başka bir tarih yazmamız lazım.”
FINDIĞI AMERİKA’DAN ALMA GÜNÜ GELİR Mİ?
“Görünen köy kılavuz istemez.” denir ama bazen hava toz duman, ya da puslu olunca, fark etmek zor gelir!
Hani; “Üretimde dünya payımız yüzde 85’den, 60’la düştü” diye bir yandan hayıflanırken, diğer yandan da “yan gelip yatmayarak” verim ile kaliteyi arttırmak için çaba gösteriyoruz ama yine de gidişat endişe verici…
Hele hele; bir de ekonomist-akademisyen Prof. Dr. Bilge Yılmaz’ın, “Türk çocukları yerli fındık tadını unutacak” dedikten sonra, bir de üstüne üstlük, “10 yıl sonra Türkiye fındığı Amerika’dan mı alacak?” diye sorması yok mu?

Nasıl sormasın ki?
Türkiye’nin üretimdeki dünya liderliğini, başta mevcut destekleme sistemi olmak üzere yanlış politikalar yüzünden kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu da üstüne basa basa vurguluyor Prof. Dr. Yılmaz.
Tek çözümün de fındıkta bilimsel yöntemlerin uygulanması olduğunu belirtikten sonra, “Yoksa 10-15 yıl sonra ithal fındık yer hale gelebiliriz” ifadesi gerçek üreticilere, “Aman Allah’ım” dedirtmiyor değil!
Osman Aralot’tan,
FINDIKTA SÖZ OYUNLARI...
1962’de muhabir olarak başladığı mesleğini, ekonomi yazarı olarak 81 yaşında vefat eylediği 2023 yılına kadar sürdüren Osman Aralot da fındıkla haşır neşir olan meslek büyüklerimiz arasında yer almıştı.
Dünya Gazetesi’nin 18 Temmuz 2005 tarihli nüshasında yer alan “Fındık Kabuğuna Sığar” başlıklı yazısının sadece giriş bölümü bugün sarf edilen sözlerin nedeni ile ilgili şunları yazmıştı:

“Güzel bir halk sözcük oyunu vardır. ‘Kale kapısından sığmaz. Fındık kabuğuna sığar.’ Fındık konusu açıldığında bu söz aklıma gelir. Neden gelir? Çünkü fındığın üretiminden ihracatına kadar yer alan bütün kuruluşlar ve kişiler bu söylemde olduğu gibi söz oyunlarıyla kendi haklılıklarını ortaya koymaya, kendi istedikleri fiyat sisteminin oluşmasına çalışırlar.”
17 YIL EVVEL REFERANS’TA…
Nezih Demirkent’in Dünya’nın dışında sadece ekonomi ile meşgul olan bir de Referans Gazetesi vardı. Fındık ile ilgili haber ve yazılarını kesip sakladığımız mevkutelerden biri idi.

17 yıl önce; “Fındıkta Kalıcı Çözüme İhtiyaç Var” başlığı atılan sayfasının tam ortasında da, anlayabilenler için kısa ve net şu tespite yer verilmişti:
“Alım fiyatları beklenen fındık sektöründe, tartışmalar bitmiyor. Fiyat ne olursa olsun, sektörde kalıcı çözümler için adım atılmadığı müddetçe ne üretici, ne de ihracatçı rahat bir soluk alabilecek gibi görünmüyor.”
Ömer Aydın’dan,
NOBEL EKONOMİ ÖDÜLÜ VE TÜRK FINDIĞI…
Ordu Ticaret ve Sanayi Odası’na uzun yıllar Yönetim Kurulu Başkanlığı da yapan, “Fındıkta Ezberi Bozmak” gerektiğini de her zaman, her mekânda gündeme getiren AYSAN Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Aydın’ın açık-seçik kamuoyu ile paylaştığı görüşlerinden birinden kısa bir bölümü, arkası yarın hesabıyla “şimdilik” diyerek paylaşalım.
2025 Nobel Ekonomi Ödülü’nün, ekonomik büyümenin temelinde, yenilikçi, teknolojik dönüşüm ve yaratıcı yıkım süreçlerinin yattığını bilimsel olarak açıklayan 3 bilim adamına verildiğine dikkat çeken Ömer Aydın, “Nobel Ekonomi Ödülü ve Alınması Gereken Bölgesel Dersler” başlıklı makalesinde genelde Türkiye fındık sektörünün genelde geçmişe takılıp kaldığını ileri sürerek, şu ifadeyi kullanmıştı:
“Bölgemiz açısından özellikle fındık sektörü bu uyarının en çarpıcı örneğini oluşturur. Dünya üretiminin yüzde 65’den fazlasını üreteceksin, bu üretim gücüne rağmen yenilikten yoksun olacaksın, sonra da oturup, ‘Elin oğlu bizi sömürüyor’ diyeceksin.”
DÜNDEN BUGÜNE
11 Mart 2009’da fındık sektörünün geleceğinden söz ederken şunları dile getirmişiz:
*
10 Ekim 1935’de zamanın Ekonomi Bakanı Celal Bayar’ın “Birinci Ulusal Fındık Kongresi”nde yaptığı konuşmadan bir cümleyi aktarmak isterim.
O dönemin devlet adamı ile son 40 yıldakiler arasında fındıkta doğruyu bulmada ne kadar farklılık olduğunu anlatabilmek için:
“Kaliteyi yükseltecek, maliyeti düşürecek ve bu suretle istihsal ve ihraç ile bir netice, kazanç imkânlarını arttıracak olan rasyonel çalışma tarzını bulmak başlıca ihtirasımızdır.”
KISSADAN HİSSE
Çalışmadan kazanmak...
Ben diyeyim, "yüz", söz söyleyin "bin yüz" kere anlatmışımdır.
Kıssadan hisse hesabıyla.
Ama hisse her nedense pek artmamıştır.
Çünkü tembellik diz boyunu aşmış gidiyor.
Tembellik aşmış aşmasına da, çalışmadan, çaba göstermeden, yani gereğini yapmadan, tıpkı fındıkta olduğu gibi kazanma hesabı yapanlar da hiç eksilmiyor ki!
Kıssadan hisse.
Adamın biri durmadan Tanrıya; "Bana büyük ikramiye çıkar" diye yalvarır dururmuş.
En sonunda Tanrı çağırmış meleklerini; "Şuna büyük ikramiye çıkarın" diye buyurmuş.
Ama meleklerde kıpırtı yok!
"Ben emir veriyorum" diye üstelemiş Tanrı. Meleklerden biri zar zor; "Çıkaracağız ama adam hiç bilet almıyor ki" diyebilmiş!