Diyeceksiniz ki, “Ne alâka? Soracaksınız ki; “İsrail’de mi fındık yetiştirmeye başladı?” Yok yok! Fındık ile İsrail ikileminden, “kel alaka.” diyerek söz ettik.

Yani “Birbiriyle hiç ilgisi yok.”

Son zamanlarda hemen hemen her sayfamızda “indir-bindir” diye hiç gündemden eksik etmeden fındıktan dem vuruyoruz ya!

Tıpkı Filistin’de katliam yapan İsrail’in sözde “ateş kes ve barış” ından dem vurulması gibi…

Yani, söz konusu “ateş kes ile barış” olduğunda İsrail’in bunlara uyacağını sananlar gibi…

İşte buna inananlara kıssadan hisse mesajı Rum tüccarı Trifonidis’in 1964’de kaleme aldığı 12 maddelik Fındık Manifestosu’ndan yararlanarak bir hatırlatma yapalım dedik.

Ne demişti Trifonidis:

-“Fındık işini iyi bilirim ve yaparım da” diyen delidir!

-“Fındık işinin ilerisini görürüm de yaparım” diyen zırdelidir!

Gelelim İsrail’e:

-İsrail’in “Ateş kes kararına uyarım” demesine inanan delidir!

-“Barış da yaparım” demesine inanan da zırdelidir!

O ki kahverengi kabuğunun içindeki “Altın Sarısı” olarak da nitelenen fındık düştü önümüze üç-beş kelime hasbıhal edelim.

Kahverengi kokarcanın içerideki altına sirayet ettiğini de unutmadan.

Birincisi, satırlara döktüklerimize itirazı olan, “yalan-yanlış” ibaresi konduranlara çağrım var.

Kim ne zaman, nerede, nasıl olmak isterse bir araya gelir, konuşur, tartışır bir sonuca varmanın hesabını yaparım.

Amma! Sonuçta benim “Kulaklarımın duyduğunun hiç birine inanmayıp, gözümle gördüklerimin bile yarısına inanarak” yaptığım araştırmalar kabul görürse, karşı tarafın kabul beyanını, adıyla adresi ile yazarım.

Benim tezlerim kabul görmese, onları da bu sütunlarda beyan ederim.

Ancak, her ne olursa olsun, herkesin “En kötü gerçeğin, en güzel yalandan iyi olduğunu” bilmesi ve kabullenmesi şartı ile…

YOLA ÇIKTIM MISIR’A…

Gazetedeki; “TIR’lar MISIR’a fabrika taşıyor” manşetini okuyunca, bir anda;

“Yola çıktım Mardin’e,

Düştüm senin derdine,

Mevlâm sabırlar versin,

Yarini yitirene” türküsü usuma düştü!

Tekstil fabrikalarının da birer birer sökülerek yurt dışına taşınmaya başladığını okuyup, anlayıp, kavrayınca, farkında olmadan türküyü;

“Yola çıktım Mısır’a,

Düştüm göçme yoluna,

Devlet hiç mi görmüyor?

Akın akın kaçana!” söylemeye başlamışım!

Başlamışım başlamasına da, hiç ama hiç garipsemediğimin farkına da varmadım değil!

Öyle ya, kendi milli sermayesini bile koruyamayan, içinde tutamayan, daha net tespit ile dışarıya kaçırmak için elinden geleni ardına koymayan, ben diyeyim “Bir devlet”, siz söyleyin “Bir Millet”, dışarıdan gelip ürün alıp, üretim ve istihdam yaratan yabancıya ne yapar? Nasıl davranır?

BİR BARDAK ÇAY,3-5 GAZETE ALIYOR…

1997-2000 yıllara arası icra eylediğimiz Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığımız sürecinde, “okumayı teşvik” için, “Bir bardak çay içme, bir gazete al” sloganı ile kampanya başlatmıştık.

O zaman bir bardak çay sanırım, mahalle aralarında 1-2 lira idi. Gazetelerde aynı paraya satılıyordu. Yine de hatırı sayılır trajda gazete okunuyordu.

Geçen gün bir meslektaşımla, “Okumayı değil, koyun kavala kulak kabartması gibi dinlemeyi” tercih eden bir toplum gidişatından söz ederken, gazete fiyatlarının 5 ila 15 lira arasında olmasını değerlendirdik.

Bir bardak çayın ocaklarda 10-15, kafelerde 20-40, otel lobilerinden 50-100 liraya içilebildiğini hatırlayınca, “Yazık hem de çok yazık. Bu kadar okumaktan bihaber değil, okuma zıt ahali olmaz, olmamalı” diye hayıflanmadık değil…

DÜNDEN BUGÜNE

Satılık “AŞK” var!

Sevgiyle eşdeğer tutarak karışıklığa sebep olduğumuz, “aşk” nelere kadir?

“Bilseniz” diyemiyorum. Çünkü “Aşk başa gelince akıl gezintiyi çıkar” denmiş bile…

Ancak, son zamanların en popüler konusu aşk, artık insanı sadece gezintiye çıkarmıyor. Bazılarını, villalara, konaklara, saraylara çıkarıyor.

Nasıl mı?

Anlamak o kadar kolay ki; herhangi bir kitapçıya gidip, rafları inceleyin. Konusu aşk ve sevgi olan kitaplar, rafların yarısını doldurmuştur.

Aşkı sermaye haline getirenlerin sayısı o kadar çoğaldı ki!

Okuyarak aşkı öğrenmen isteyenlerin fazlalığı da onların kesesini dolduruyor.

Anlayacağınız; artık her yerde “aşk satılıyor!”

İşte böyle!

“Ne zaman geleceği, nasıl ve ne zaman gideceği” belli olmayan, geçici bir zirve olan aşk, kimine heyecan katıyor, kimine de para kazandırıyor. 9 Ekim 2005

BİR KİTAP

Off The Record Yavuz Donat Kitabı

Türkiye siyaset tarihine 1963’den beri “Kamu “ adına taraf olarak Gazeteci-Yazar kimliği ile işini has yapan, HAS ADAM, Yavuz Donat’ın yaşanmışlıklarını Şebnem Bursalı’nın söyleşisi ile edindiğimiz bir eser; “OFF THE RECORD

Geride bıraktığı 62 yılın, 45 seneye tekabül eden bölümünde, az veya çok, ama hemen hemen her yıl birkaç kez bir arada olmakla çok şey kazanımımıza vesile olan Yavuz Donat’ın, siyaset erbabından hemen hemen herkes ile olan ders alınacak anıları.

Önce kim okumalı?

“Herkes” diyesim geliyor ama önce Türk Tipi Siyasete soyununlar okumalı bence.

KISSADAN HİSSE

Derviş’e sormuşlar; “Evlilikle 50 yılı nasıl devirdiniz?”

Derviş cevaplamış:

“O deli olduğu zaman ben veli oldum. Ben deli olduğum zaman o veli oldu.

Ne hep o akıllı oldu, ne ben.

Bazen o sustu ben anladım. Bazen ben sustum o anladı.

Evlilik dediğin aşkın değil, anlayışın ömrü kadar yaşar.

İşte hikmet buradaydı.”