Yeni sezon yaklaşıyor... Herkes hazırlanıyor.. Klavye müdavimleri de!.. Futbol artık sahada sadece 11’e 11 oynanmıyor. Oyunun gizli bir deplasmanı oluştu: Sosyal medya.
Futbolcular sahada ter dökerken, klavye başındaki “bedava teknik direktörler” antrenman yapıyor: Hakaret, küfür, alay. Hem de bedava, limitsiz, sorumsuz.
Kulüpler artık sadece transfer yapmakla, mali tabloları düzeltmekle uğraşmıyor. Bir yandan da oyuncularını sosyal medya zorbalığından korumak zorundalar.
Bir futbolcu fiziksel olarak değil, mental olarak da sahaya çıkar. Sosyal medyada her gün dayak yiyen bir oyuncunun motivasyonu, en iyi kondisyon programından bile daha hızlı çöküyor.
İşin ironisi şu; tribünler çoğu zaman sosyal medyadaki kadar acımasız değil. Tribün, oyuncuyu bağırına basıyor ama klavye?
Onun için “hata” diye bir şey yoktur. Küfür vardır, linç vardır, “defol” vardır. Sonra da ilk golde aynı hesap “kaptan adamsın!” diye story atar.
Bu kültür böyle giderse, futbolcular sahada değil ekranda kaybedecek. Sonunda hiçbir oyuncu, bu toksik ortam yüzünden Türkiye’ye gelmek istemez, gelenler de dönmenin yollarını ararsa kimse şaşırmasın.
Eğer kulüpler, taraftarlar ve futbolcular birlikte durmazsa; maç başlamadan kaybedenler hepsi olur. Çünkü futbolun en büyük rakibi, karşı takım değil… Klavye ordusu.
Çare elbette var... Öncelikle oyuncular sosyal medya eğitiminden geçirilmeli, kulüpler psikolojik destek mekanizmaları kurmalı. Linç kültürüne karşı tek başına futbolcular değil, kulüpler de set çekmeli.
Elbette eleştiri hakkı kutsaldır ama hakaret futbolu öldürür. Destek olmazsa, sosyal medya futbolcular için mezarlık haline gelir. Şunu kimse unutmamalı... Her yorum okunmak zorunda değildir. Sosyal medyada “sessize alma” butonu, sahadaki ilk adım kadar değerlidir. Oyun sahada olduğu kadar ekranın dışında da kazanılır.
Başarılar...