K*t*l ve t*r*r*st İsrail'in 7 Ekim'de Gazze'ye yönelik başlattığı alçakça saldırılarından bugüne tam iki sene geçti. Bu zamanlarda üçüncü yıla girmekteyiz. Soykırımcılığı tescil edilen alçak siyonistlerin Filistin'e ve Gazze'ye saldırmadığı gün neredeyse olmadı.

Gazzeliler İsrail'in soykırımcı saldırılarından çok çektiler. Gün geldi evleri başlarına yıkıldı. Gün geldi hastaneleri bombalandı. Gün geldi kadın, yaşlı ve çocuk demeden yakınlarını kaybettiler. Gün geldi yiyecek kuru bir ekmek ve içecek bir yudum su bulamadılar. Gün geldi en sevdikleri yurtlarından göç etmek zorunda kaldılar. Buna rağmen şükürlerinden ve dik duruşlarından asla vazgeçmediler. Mevcut durumlarına isyan etmediler. Bunu ağır bir imtihan olarak görüp bu kulluk imtihanının üstesinden de gelmeye çalıştılar.

Gazzelilerin yaşadıkları onca tarifsiz açıya rağmen şükür ve hamd içerisinde olmaları, her şeye rağmen dinlerine (İslâm'a) çok daha sıkı sarılmaları diğer inançlardaki (Hıristiyan, Musevî, Budist) mutsuz kişileri derinden etkiledi. Bu hâlleriyle hayret ve hayranlık içerisinde kaldılar. Bu vesileyle mevcut dinlerinden hoşnut olmayan, kafası karışık birçok insan Gazze'deki direniş sayesinde İslâm'a ilgi duymaya başladı. Bunun için İslâm'ı daha yakından tanımak ve anlamak için onu derinden araştıranlar çoğaldı. Büyük bir arayış içerisine girildi.

Gazzelilerin inandığı İslâm nasıl bir dindi ki bu insanlar hayatın en karanlık anlarında bile hayata tutunmak ve ufukları görmek için bir ışık bulabiliyorlardı? İslâm nasıl bir dindi ki hayatta her şeyini kaybedenler Allah'a yönelişlerinde bir milim bile mevzi kaybetmiyorlardı? İslâm nasıl bir dindi ki ona inananlar yokluk içinde çetin bir hayat yaşadıkları halde şükür ve hamd içerisinde kalabiliyorlardı? İslâm nasıl bir dindi ki onlarca yakınını gözlerinin önünde kaybedenler Allah'a teslimiyette sabit kalabiliyor, şeytanın iğvasıyla (ayartmasıyla) ve acının verdiği ruh karmaşasıyla başka yollara sapmıyorlardı. İslâm nasıl bir dindi ki Gazzeliler yokluğun dibini görmelerine rağmen hiçbir şey onları rüküya ve secdeye gitmekten alıkoymuyordu? İslâm nasıl bir dindi ki ona inananlar belâlara sabredebiliyorlardı. Bu sorular, kendi batıl inançlarından hoşnut olmayanların zihinlerini alabildiğine meşgul ediyordu.

İlk saldırıların başladığı 7 Ekim'den bugüne işgalci İsrail'in mazlum Gazzelilere uyguladığı soykırım ve vahşet birçok insanın yüreğinde derin yaralar açsa da bazı karanlık zihinlerin aydınlanmasına vesile oldu. İslâm'a dair soru işaretleri makul cevaplarla ortadan kalktı. Bu da birçoklarının hidayete erişmesine vesile oldu. Gazze'deki zulüm, vahşet, katliam ve soykırımdan sonra İslâm'ı din olarak seçen ecnebilerin sayısı üç kat arttığı söyleniyor.

Müslümanların örnek tavır ve davranışları İslâm dinine olan ilgiyi ve sempatiyi artırdı. Bir zamanlar Müslümanların yanlışları yüzünden yara alan İslâm, bu sefer Gazzeli Müslümanların tevekkülü ve dik duruşu ile ilgi, sevgi ve muhabbet vesilesi oldu. Bu da İslâm dinini temsil eden Müslüman'ın hâl ve hareketlerinin önemini bir kere daha gösterdi.

Gazze'deki Müslümanlar aslında kaybeden tarafında değiller. Zira dinleri ve vatanları uğruna öldükleri için şahadet mertebesine yükseliyorlar. Bu da onlara cennet kapılarını açıyor. İslâm'ı hakkıyla temsil ettikleri için de İslâm dünya gündemine oturuyor. Bu sayede insanlar küfrün karanlıklarından (elhamdülillah) iman nurunun aydınlıklarına kavuşuyorlar.

Bizim şer saydıklarımız (gördüklerimiz) bazen zaman içinde Hak ve hakikat katında hayra tebdil olabilir. Bizler hadiselere dışarıdan ve yüzeysel (sığ) bakarız. Oysa Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın o meşhur Tefvîznâme'sinde belirttiği gibi "Hak şerleri hayr eyler/Zan etme ki ğayr eyler/Ârif ânı seyr eyler/Mevlâ görelim neyler/Neylerse güzel eyler//Sen Hakk'a tevekkül kıl/Tefvîz it ve râhat bul/Sabr eyle ve râzı ol/Mevlâ görelim neyler/Neylerse güzel eyler//Sen adli zulüm sanma/Teslim ol oda yanma/Sabr et sakın usanma/Mevlâ görelim neyler/Neylerse güzel eyler//Deme şu niçin şöyle/Yerincedir ol öyle/Bak sonuna sabr eyle/Mevlâ görelim neyler/Neylerse güzel eyler//Her kuluna her ânda/Geh kahr u geh ihsânda/Her ânda O bir şânda/Mevlâ görelim neyler/Neylerse güzel eyler"