Topraksız, ilaçsız ve yüzde 95 daha az suyla: Tarım yeniden tanımlanıyor
İklim krizi, kuraklık, artan maliyetler ve küçülen tarım arazileri, geleneksel tarım yöntemlerinin sürdürülemez olduğunu gün yüzüne çıkardı. Gıda üretiminin geleceği artık toprakta değil, teknolojiyle şekilleniyor. Türkiye merkezli mühendislik ve Ar-Ge firması ErgoFarm, geliştirdiği dikey tarım sistemleriyle bu dönüşümün öncülerinden biri olmayı hedefliyor.
Dikey tarım, tarımsal üretimi toprak yerine katmanlı sistemlerde, kapalı ve kontrollü ortamlarda gerçekleştiren bir yöntem. Bu model, su kullanımını %95 oranında azaltıyor, kimyasal ilaç kullanmadan üretim yapılmasını sağlıyor ve hasat süresini üçte bire kadar düşürüyor.
"Yeni nesil çiftçiler CEO olacak"
ErgoFarm kurucusu ve enerji mühendisi Selim Kara, dikey tarımın yalnızca çiftçiler değil, aynı zamanda yatırımcılar ve işletmeler için de bir gelecek vizyonu sunduğunu vurguluyor. Kara’ya göre, lojistik ve gıda güvenliği sorunlarının artmasıyla birlikte şehirler kendi gıdasını üretmek zorunda kalacak. Bu da tarımı, geleneksel köylerden çıkarıp şehirlerin merkezine, AVM teraslarına, otopark katlarına ve endüstriyel tesislerin içine taşıyacak.
“Bugün tarımla ilgilenmeyen yeni nesil, gelecekte bu alanda yatırımcı olacak. CEO’lar çiftçiye dönüşecek. Çünkü sürdürülebilir gıda üretimi, iş dünyasının doğrudan ilgilenmesi gereken bir konu haline geliyor,” diyen Kara, dikey tarımın restoranlar, oteller ve büyük işletmeler için kendi gıdasını üretme fırsatı sunduğunu söylüyor.
Su tasarrufunda devrim: %95 daha az tüketim
Dikey tarımın en dikkat çekici avantajlarından biri su tüketiminde sağladığı büyük tasarruf. Geleneksel tarımda bir marul yetiştirmek için ortalama 6 ton su gerekirken, dikey tarım sistemlerinde bu miktar 300 litreye kadar düşebiliyor.
Verilen su, bitkinin ihtiyacına göre ayarlanıyor, kullanılmayan su ise geri toplanarak yeniden kullanılıyor. Ayrıca, sistemde hiçbir kimyasal pestisit kullanılmadığı için su kirlenmiyor, çevresel zarar minimuma indiriliyor.
“Bir marulun bize maliyeti yaklaşık 12 lira, bunun yarısı elektrik. Sisteme yenilenebilir enerji entegre edildiğinde, karbon nötr hatta karbon negatif üretim yapmak mümkün,” diyen Kara, dikey tarımın çevresel etkilerini en aza indiren bir model olduğunu belirtiyor.
Hasat süresi üçte bire iniyor, raf ömrü 4 kat artıyor
Bitkiye yalnızca ihtiyaç duyduğu minerallerin verildiği sistemde, gelişim süreci hem hızlanıyor hem de daha sağlıklı sonuçlar elde ediliyor. Kara’nın açıklamasına göre, geleneksel yöntemlerle 75 gün sürebilecek bir üretim, dikey tarımda 25–50 gün arasında tamamlanabiliyor.
Ayrıca, ürünler raflarda çok daha uzun süre taze kalıyor. Bitki büyümesi durdurularak yalnızca sulama ile canlı tutulabiliyor ve bu sayede raf ömrü 4 kata kadar uzatılabiliyor. Bu da hem gıda israfını %80’e kadar azaltıyor, hem de işletmelere ciddi maliyet avantajı sağlıyor.
Gıda enflasyonuna yapay zekâ çözümü
Gıda enflasyonunun ana nedenlerinden biri olan üretim riski ve lojistik maliyetler, dikey tarımla büyük ölçüde ortadan kalkıyor. Kontrollü iklim ortamı sayesinde dondan etkilenme, kuraklık, aşırı yağış gibi faktörler ortadan kalkıyor.
ErgoFarm, bu sistemleri bir adım daha ileri taşıyarak yapay zekâ destekli üretim altyapısı üzerinde çalışıyor. Kamera sistemleriyle yaprak rengi ve formu analiz edilerek, bitkinin mineral eksiklikleri otomatik olarak algılanıyor ve sisteme gerekli besin takviyesi yapılıyor.
Bu sistem sayesinde, yıllar süren Ar-Ge süreçleri otomatik hale getirilerek, her ürün için en verimli koşullar hızlıca belirlenebilecek.
Tarımın geleceği artık yalnızca toprakla değil, teknolojiyle yazılıyor. Şehirlerin gıda üretim merkezine dönüşeceği bu yeni düzende, tarımın kaderi çiftçilerin değil; vizyoner yatırımcıların, girişimcilerin ve CEO’ların ellerinde şekillenecek gibi görünüyor. Sizce bu dönüşüm Türkiye’de ne kadar hızlı gerçekleşebilir?





