Hayat öyle bedava ki Türkiye’de denetimsizliğin tavanını yaşıyoruz. Daha yeni, bir aile (Böcek ailesi) Almanya’dan kalkıp İstanbul’a geliyor. Yedikleri gıdadan önce 2 çocuk ve anne sonra da baba vefat ediyor. Trabzon’da bir düğünde dağıtılan yemeklerden yiyen yaklaşık 100 davetli hastaneye koşuyor…

Alıştık artık, alıştırdılar çünkü yapanın yanına kar kalıyor Türkiye’de durum bu. Gıdalarda hile ve tağşiş /karıştırma) olağan karşılanıyor. Her ay Tarım ve Orman Bakanlığı “taklit veya tağşiş yapılan gıdalar listesi” yayımlıyor. İşlenmiş gıda maddelerinin –ki bunların içinde taze meyve ve sebze hariç oluyor- sırf maliyeti düşürmek ve sürüm yapmak adına içine farklı ürünler karıştıran firmalar afişe ediliyor.

Önüne geçilebiliyor mu, geçilemeyecek.

Çalışan asgari ücret alıyor, emekli resmen yerlerde sürünüyor 15-16 bin liraya talim ediyor, et nerede ise 1000 lira olmuş, 1 kilo peynir en beğenmediğin markette 500-600 lira, tereyağı almış başını gidiyor haliyle halkımız Pazar mantığı ürünlere yöneliyor. Üretici de bunu fırsat bilip ver ediyor hilenin içine.

Beylik laflara gerek yok, denetimsizlik ve bilinçsizliğe birde halkın fakirleştirilmesi eklenince biz daha çok seyredeceğiz bu gibi gıda zehirlenmesini.

Utanacak olan güç zehirlenmesinde olan iktidar mensupları…

BAHÇELİ’NİN İMRALI HEVESİ…

Gelsin yüce mecliste konuşsun dedi kimse kale almadı, şimdi gurubundan izin istiyor “İniz veriyor musunuz ben gideyim çocuk katilinin İmralı ofisine, bir çay kahvesini içeyim” dedi.

Bahçeli arttırdıkça arttırıyor. Daha ötesi olamaz diyorsun ama oluyor.

Keşke biri zamanında elinde salladığı ipi gösterseydi ona.

Parti gurubundan da ayakta alkışlar içinde onay aldığına göre kankasını fazla bekletmez sanırım. Hatta bir oda da kendisine ayırsınlar hayatlarının geri kalan kısmında hoş sohbet kahve-çay içerler…

Güzel bir gündem açıldı ülkemde hayırlı olsun. Artık arka fonda yine millet ekonomik kriz ile boğuşur ama görünen gündem bu olur: Bahçeli gitsin mi gitmesin mi?

Nasıl bir terörist başı sevgisidir bu, anlamakta zorluk çekiyorum…

MEYDAN’DA KÖPEK VAHŞETİ…

Birkaç gün önce Meydan’da bir arkadaşımın dükkânına uğradım, sohbet muhabbet konu Meydan’daki başıboş sokak köpeklerine geldi. “Bak seyret Başkanım” dedi.

Sabah dükkânını açmak için erkenden gelmiş, dükkân önündeki fındık ve diğer ürünler yerlerde! Her yer kan, revan içinde. Hemen dükkân kamerasına bakmış, sabah 5 de 7 tane sokak köpeği bu arkadaşın dükkânının önünde bir kediyi kıstırmış saldırıyorlar. Kedi bir müddet yüksek bir yere çıkıp kendini korumaya çalışıyor ama karşısında tam 7 azgın köpek var. Köpekler dükkân önünü savaş alına çevirip kediyi alıyorlar, kurtulamıyor gariban.

Konuyu Taka Gazetemiz hafta başı haberleştirmiştik, okumuşsunuzdur.

Tamam, hepimiz hayvan severiz bunda şüphemiz yok. Ama arkadaş bu nasıl bir anlayış anlamıyorum. Geçen sene bir ay Almanya-Hamburg’da idim. Bir ay içinde bir tane köpek bir tane kedi sokakta görmedim! Adamlarda “sokak köpeği-sokak kedisi” diye bir kavram yok. “Çok istiyor, çok seviyorsan al evinde bak” diyorlar.

Bence gayet normal bir durum, bizde de bu olması gerekir. Bunun hayvan sevmeme gibi bir antipatisi de olmamalı. İşte gördük tüm çıplaklığı ile, Meydan ortasında 7 sokak köpeği bir zavallı sokak kedisini paramparça etti. Bunun başka izahı var mı?

Ya o köpek yerine okula giden bir küçük çocuk olsa, ya da sabah namaza giden bir yaşlı.

Derhal o köpekler Meydan ve civarından toplanmaları gerek, dişlerine kan değdi.

Bundan sonraki saldırılarının sorumlusunu biliyorum…

TRABZON’UN DOLMUŞ SİSTEMİ…

Yıllardır bu iptidai sistemle uğraşıyoruz.

Bacası tütmeyen bir kenttir Trabzon. Tek fabrikamızı da mehter takımı ile kovaladık. Hali ile dolmuş esnafı en geçerli meslek oldu kentte, bir de bu mesleklere tezgâhtarlık-kasiyerlik de ekledik ekonomik zorluklarla. O ayrı bir yazı konusu, biz gündemimize dönelim.

Türkiye’de 3 kentin meydanına dolmuş depolanır, iniş-kalkış yapardı. Biri Denizli, diğeri Antep ve sonuncusu biz. Denizli kurtuldu bu sistemden, ardından da Antep. Antep sistemini ben bizim dönemde Volkan Beye anlatmaya çalıştım ama mübareğin aklı başka fikirlerde idi.

Kendimde dipsiz bir kuyu gördüğüm bu sistemden arkasında adam akıllı bir iktidarı olan yerel yönetimler çıkar, derim ben.

Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanımız Ahmet Metin Genç kasım ayı meclis toplantısında dolmuş sistemine iyileştirme yapılacağının müjdelerini vermiş. Bekliyoruz. Ortak akılla yapmasını tavsiye ederim. Konunun tüm paydaşlarını bir masada ve ortak akılda buluşturması gerek.

Sorun tek, bu dolmuş sisteminin düzenlenmesi gerek.

Çözüm tek, yerel yönetimler toplu taşımaya önem vermesi gerek.

KARADENİZ’DE MERSİN BALIĞINA ALTERNATİF BULDUM

Trabzon Su Ürünleri Enstitüsü’nden verilen açıklamaya göre dünyada nesli tükenmekte olan türler arasında gösterilen “Mersin Balığı” Karadeniz’de bir proje dâhilinde koruma altına alınmış. 6 Mersin Balığı türünden 3’ü yok olmuş ama diğer 3’ü “Mersin Morinası”, “Karaca Mersini” ve “Sivri Burun Mersin” yaklaşık 20 havuzda üretilip yakında Yeşilırmak, Kızılırmak ve Sakarya nehirlerine bırakılacakmış.

Güzel bir çalışma, enstitü hocalarını ve çalışanlarını, öğrencilerini tebrik ediyoruz.

Ama ben hala Rize Üniversitesi’nin değerli hocalarının bulduğu üç balık türü ile ilgili haber alamadığımdan şikâyetçiyim. Sanırım 2013 yılları idi, Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi 3 yeni balık türü bulmuştu. Buldukları bu 3 sazan türüne “Alburnoides Recepi”, “Alburnoides Eminea” ve diğerine de “Alburnoides Velioglui” isimlerini vermişti.

Gülmeyin, yeminle bu balık türleri balık literatürüne girdi inanmıyorsanız açın bakın.

O gün bugündür haber alınamadı bu balık türlerinden, büyümüşlerdir ustalık dönemindeler çünkü. Diyorum ki, eğer büyümüşlerse salın Karadeniz’e sofralarımızı süslesin.

Lütfen bir izahat versin yetkililer, sazana gelmeyelim…

KENT TAKIMLARININ FORMA ÖNÜ SPONSORLARI

Ülke olarak pek severiz futbolu.

Büyük servetler harcanır ama mesela bir basketboldaki bir voleyboldaki başarı yakalanamaz. Onların onda biri bile olmaz futbol.

Sponsorluk dümenleri de pek bir fazladır futbolda, eh ilgi olunca ticari işletmelerde kesenin ağzını açıyor.

Ben kulüplere verilen sponsorluk reklam giderlerine bir şey demiyorum ama mesela bu kent takımları var. Antalya, Kayseri, Konya, Rize falan…

Abi nedir o kentin adının önüne parayı verenin adını yazma rezaletiniz?

Tümosan Konyaspor, Zecorner Kayserispor, Hesap.Com Antalyaspor, Çaykur Rizespor…

Nedir derdiniz abi, nedir?

Bir kentin futbol takımından daha mı önemli bu sponsorlar? Parayı basan düdüğü mü öttürüyor? FİFA, UEFA bile her sene değişen isimleri nedeniyle takımları izleyemez durumdadır yeminle.

Uslanmaz bir sponsor hevesimiz var, akıllanmayacağız…