Balkanlar deyince yürek yaralarımız kanar durur. Çünkü o kadim coğrafyada nice bâkiyelerimiz kalmıştır. Bunların başında, istilâcı Yunanistan tarafından sürekli kaşınan bir yara hükmündeki Batı Trakya gelmektedir. Meriç Nehri ile Türkiye’den ayrılan Batı Trakya, gönül bağımızın hiçbir zaman kopmadığı bir gönül coğrafyasıdır. Anadolu’muzdan farklı olmayan bu güzel topraklar 550 sene boyunca Osmanlı idaresinde kalmıştır. Gümülcine ve onun yanı başındaki İskeçe, İstanbul'dan çok daha evvel Türk-İslâm yurdu olma şerefine erişmiştir. Türk Çarşısı, 1885 yılında II. Abdülhamid'in fermanıyla inşa edilen Tarihî Saat Kulesi, Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde görev alan bir kumandan olan Gazi Evrenos Bey’in ismini taşıyan ve Osmanlı Türk mimarisinin ilk örneklerinden biri olan Gazi Evrenos Bey İmareti, 1608 yılında inşa edilen ve ilk dönem Osmanlı mimarisine uygun olarak tasarlanan Eski Cami; tipik bir Türk şehri görünümünde olan Gümülcine'deki Türk-İslâm eserlerinin başında gelmektedir. Bu eserler Türkiye’nin gayretleriyle hâlâ yaşatılmaktadır.
Geçtiğimiz yıllarda "Duvarsız Okullar Projesi" kapsamında bir öğretmen kimliğiyle, bugün Yunanistan sınırları içerisinde yer alan Batı Trakya’ya ve Batı Trakya’nın en büyük şehri ve başkenti olan Gümülcine’ye gitmiştim. Buradaki Türk izlerini takip etmiştim.
Türklerin yoğunlukta olduğu Batı Trakya’nın başkenti kadim şehir Gümülcine'de yedi tane cami vardır. Bu camilerin en önemlileri tarihî Eski Cami ve Yeni Cami’dir. Bu mabetler Gümülcine'nin merkezinde bulunuyor. Yeni Cami'nin bitişiğindeki Saat Kulesi II. Abdülhamit zamanında Abdülkadir Kemal Paşa tarafından 1885 yılında yapılmıştır. Yunanlılar Türklerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerden Gümülcine'ye Komotini, İskece'ye Santi, Dedeağaç'a Aleksandropolis, Sofulu'ya ise Soufli diyorlar. Türk isimlerini asla kullanmıyorlar.
Büyük tarihçimiz Yılmaz Öztuna “Avrupa Türkiye’sini Kaybımız (Rumeli’nin Elden Çıkışı)” adlı kitabının Önsöz’ünde doğru bir tespitte bulunarak “Bütün tarihimizin en büyük kaybı, Rumeli’ni elden çıkarmamızdır. Tuna ve Adriyatik’ten Meriç çizgisine çekilmemiz, iki safhada oldu: 1877-78 Rus Savaşı ve 1912-13 Balkan Savaşı. Bu iki savaşı da kaybeden Osmanlı Devleti, Rumeli’ni bıraktı ve İmparatorluğun kanatlarından biri koptu.” demektedir.
Balkanlar bizim tarihimizde müstesna bir yere ve ehemmiyete sahiptir. Şair ve yazarlarımız Balkanları değişik açılardan ele almışlardır. Bazen Balkanların kaybedilişinin ve topraklarından göç etmek zorunda kalanların hüznü bazen de milletimizin bu topraklarda 550 yıl ayakta kalışının gururu bu şiirlerde, hikâye ve romanlarda ele alınmıştır. Özellikle Türk tarihinin en acı, en felâketli dönemlerinden biri olan Balkan Savaşlarının kaybedilişinin üzüntüsü bu edebî türlerde yaygın olarak işlenmiştir. Birbiri ardınca gelen savaşlar, yenilgiler, zulümler, soykırımlar, devletin yıkılışı, göçler, mübadele, gurbet acıları, yoksulluklar ve büyük toprak kayıpları edebiyatla hemhâl olanları derinden etkilemiştir.
Türk edebiyatında Balkanlarla ilgili yazılmış 100’ün üzerinde roman, bir o kadar da hikâye vardır. Romancılar Balkanlara bigane kalmamıştır. Bu bağlamda Balkanları konu edinen belli başlı romanlar arasında “Makedonya Gamzesi” (Üstün İnanç), “Elveda Güzel Vatanım” (Ahmet Ümit), “Elveda Balkanlar” (İsmail Bilgin), “Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana”(Yaşar Kemal), “Elveda Hüdavendigâr Diyarı”(Reşit Hanadan), “Toprağa Kan Düştü”(Ömer Osman Erendoruk), “Makedonya’dan Esen İmbat” (Zühal İzmirli), “Çıplak Deniz Çıplak Ada”(Yaşar Kemal), “Sarıkamış/Beyaz Hüzün” (İsmail Bilgin), “Mor Kaftanlı Selânik”(Yılmaz Karakoyunlu), “Selânik Alev Alev”(Ali Dilber) vb. sayılabilir.
Türk şiirinin tartışmasız en büyük isimlerinden biri olan Yahya Kemal Beyatlı “Açık Deniz” şiirinde Balkan coğrafyasının kendisine çağrıştırdığı hissiyatı şu mısralarla dile getiriyor: “Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum /Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum/Kalbimde vardı Bayron’u bedbaht eden melâl /Gezdim o yaşta dağları hulyâm içinde lâl /Aldım Rakofça kırlarının hür havâsını/ Duydum akıncı cedlerimin ihtirâsını”
Anadolu’dan sonra ikinci anayurdumuz sayılan Rumeli’nin Balkan Savaşlarında kaybedilmesi şairlerimizi de derinden etkilemiştir. Birçok şairimiz Balkanlara ait duygu ve düşüncelerini şiirlerine konu edinmişlerdir. “Açık Deniz” (Yahya Kemal), “İmparatorluğa Mersiye” (O. Yüksel Serdengeçti), “Hakkın Sesleri” (Mehmet Akif) şiirleri bu konuda yazılmış iyi örneklerdir. Millet olarak dünün hatalarından ders çıkarmalıyız. Yazıma bu minvalde Mehmet Akif’in kulaklara küpe olacak şu mısralarıyla son vermek istiyorum:
“Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!/Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?/"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;/Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”