Gümüşhane deyince aklıma gümüş şehrin altın kalpli insanları gelir. Gümüşhane küçük ve şirin bir Anadolu şehridir. Bu yörenin insanı bu zor coğrafyada zor şartlar altında şekva etmeden kıt kanaat geçinir. Fakat şehirlerini ve onun kadim değerlerini baş tacı ederler.

Gümüşhane deyince aklıma gümüş şehrin altın kalpli insanları gelir.

Gümüşhane, Kuşakkaya’nın eteklerinde kurulmuş, Harşit Çayı’yla ikiye ayrılmış, dağların koynunda uyuyan nazenin bir güzeldir. Burada tarih ve doğal güzellikler bambaşka bir sentez oluşturur. Bu güzel şehir Tarihî İpek Yolu güzergâhı üzerindedir. Adını çok zengin gümüş madeni yataklarından almaktadır. Fakat burada gümüşün yanında altın gibi başka kıymetli madenler de bol miktarda vardır. Doğuda Bayburt, batıda Giresun, kuzeyde Trabzon ve güneyde Erzincan ile komşu olan bu şirin şehir, düşlerinde 1210 metre yüksekten bakmaktadır masmavi denizlere. Denizden uzak düştüğü için dağlarla söyleşmektedir gece gündüz… Harşit’in kulağına fısıldamaktadır dertlerini. Berrak sularıyla, yemyeşil vadisiyle, güler yüzlü, vatansever insanıyla aydınlık yarınlara yol almaktadır düşmanları çatlatırcasına.

Kelkit, Kürtün, Köse, Şiran ve Torul; Gümüşhane’nin aziz evlatlarıdır. Yemyeşil bir vadinin koynunda uyuyan bu şehir, aynı kaderi paylaşır evlatlarıyla. Bizanslılar tarafından kurulan Kelkit, Gümüşhane’nin ilçelerinin en büyüğü olduğu için abi rolündedir şüphesiz... Kürtün; Harşit Çayı kenarında, dağların ve ormanların içerisinde bakir bir görünüme sahiptir. Buraya ‘orman denizi’ diyenler hiç de haksız değildir kanımca. Zira burada ormanlar bütün haşmetiyle ve alımlı güzelliğiyle karşılar sizi. Köse’nin evelek dolması, kelem dolması, siron, fıt fıt haşılı ve pirinçli börek gibi yemekleri damağınızda doyumsuz izler bırakır. Tomara Şelalesi, Şiran’ın güneybatısındaki Seydi Baba Köyü’nde karşılar sizi. Kayaların arasından, tepe yamacından ve yer altından çıkan köpüklü sular bambaşka bir görüntü oluşturmakta, güzel bir fon teşkil ederek gözleri kamaştırmaktadır. Bembeyaz bulutlarla köpüklü sular saflığın aynasından yansımaktadır. Harşit Çayı etrafında kurulan Torul, Karaca Mağarası’yla, Zigana Dağı’yla, Limni Gölü’yle, Yedi Göller’iyle, tarihî köprüleriyle keşfedilmeyi bekliyor.

Gümüşhane, Türkiye’nin en çok göç veren şehirlerinin başında gelmektedir. Bu topraklarda rızkını temin edemeyenler, kendilerini büyük şehirlere atarak orada ekmek kavgası vermektedirler. Gümüşhane, Türkiye’nin büyükşehirlerine çok uzakta bir yerde yer almaktadır. İstanbul’a uzaklığı 1108, Ankara’ya 788, İzmir’e 1368, Bursa’ya 1118 km’dir. Yani gurbetçiler memleketlerinden çok uzaklarda sıla hasretiyle yanıp tutuşmakta, fakat mevcut şartlar bu ayrılığı zorunlu kılmaktadır. Şehrin nüfusu her geçen gün azalmaktadır.

Gümüşhane’nin en yakın komşularından biri Trabzon’dur. Trabzon’da da çok sayıda Gümüşhaneli vardır. Gümüşhane’nin Trabzon’la diyaloğu diğer şehirlerden çok daha fazladır. Bu iki şehrin birbirine uzaklığı 100 kilometre civarındadır. Gümüşhane’yle Trabzon arasında hemen her saat başı ulaşım imkânı vardır. Bu durum, ilişkileri sıcak tutmaktadır. Öte yandan Trabzonlular kendi şehirlerinin dışında çalışma mecburiyetinde kaldıklarında Gümüşhane’yi tercih etmektedirler. Gümüşhane-Trabzon dostluğu her geçen gün daha da pekişmektedir.

Gümüşhane’nin saklı güzellileri misafirlerini bekliyor. Başta Karaca Mağarası olmak üzere Santa Harabeleri, Süleymaniye (Eski Gümüşhane), Gümüşhane Konakları, Örümcek Ormanları, Satala Antik Kenti, Zigana Turizm Merkezi, Meryemana Kilisesi, Canca Kalesi, Kov Kalesi, Akçakale, Keçikalesi, Satala Kalesi, Gümüştuğ Kalesi, Torul Kalesi, Daldaban Çeşmesi, Gümüşhane Köprüsü, Tomara Şelalesi, Limni Gölü, Artabel Tabiat Parkı ve Sarıçiçek Köy Odaları ziyaretçilerini güler yüzle ve heyecanla beklemektedir şimdilerde...