Merhum Tokdemir, Türklüğe ve Müslümanlığa hizmet edenlerin hep yanındaydı.

Ali Metin Tokdemir müthiş bir enerji sahibiydi. Ülkemizi Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Anamur’a kadar baştan başa dolaşmıştı. Fakat onun yaptığı turistik gezi değildi. O, insanların mefkûre sahibi olması için çabalıyordu. Gençlerin çağın bataklığına düşmemesi için uğraşıyordu. Türklüğün zilletten kurtulması için koş(uş)turuyordu. Etkili hitabetiyle kitleleri heyecana sevk ediyordu. Vücut dilini çok iyi kullanıyordu. Hakikat adına bildiği ne varsa, yerinde ve zamanında olmak kaydıyla, onu gönüldaşlarıyla paylaşıyordu. Tabir caizse o bir deryaydı. Fakat zaman o deryadan fazlaca nasiplenmemize ne yazık ki müsaade etmedi.

Merhum Ali Metin Tokdemir, Türklüğe ve Müslümanlığa dava şuuruyla hizmet edenlerin hep yanında ve yakınındaydı. Tarihî kişiliklerin unutulmaması için gayret sarf ediyordu. Bu davaya hizmet edenlerin her zaman hatırlanması gerektiğine inanıyor, ülkünün temel taşlarının nisyan bulutları içerisinde kaybolmaması için çırpınıp duruyordu.

Tokdemir'in vefası meşhurdu. İnsanların vefasızlığını içine sindiremiyordu bir türlü. Bununla ilgili olarak söylediği şu söz ne kadar da manidardır: “Ahde vefasızlık imansızlıktır.” Bu söz sanırım bu husustaki her şeyi ifade etmek için yeterlidir. Yine onun “Unutmak tükenmektir.” veciz sözünü hatırlatmadan geçemeyeceğim. Bununla alâkalı olarak her yıl Mayıs ayının son haftasının “Ülkücü Şehitler Haftası” olarak kutlanması fikri ondan gelmişti.

Merhum Ali Metin Tokdemir, milletiyle bütünleşen örnek bir şahsiyetti. Ülkemizin sosyal, ekonomik ve kültürel meseleleriyle yakından ilgilenen ve bu konularda kafa yoran bir aydın bir insandı. O, toplayıcı ve birleştirici bir karaktere sahipti. Türk-İslâm ülküsüne gerçekten inanmış ve aşkla bağlanmıştı. Şahsî sıkıntılarını, davanın ruhuna engel teşkil edecek derecede öne sürmeyen ve hak bildiği yolda yürüyen Tokdemir, sadece davasının başarısını düşünmüştür. Öldüğünde eşine ve minik yavrusuna bir ev bile bırakamamıştır. O; sabırlı, azimli, ahlâklı, basiretli, disiplinli ve kültürlü bir insandı. Bu özelliklere sahip olan Tokdemir, davasının ‘A Takımı’ndandı. Yani birinci derecede öncelikli liderlik meziyetlerine sahipti.

Onun davası ‘İ'lây-ı Kelimetullah’ ve ‘Nizam-ı Âlem’ düşüncesini hâkim kılmaktı.

Merhum A. Metin Tokdemir’in davası ‘İ'lây-ı Kelimetullah’ ve ‘Nizam-ı Âlem’ düşüncesini cihana hâkim kılmaktı. İnandığı davasından zerre kadar taviz vermeden, ‘Nizam-ı Âlem’ ve ‘İ'lây-ı Kelimettulah’ uğrunda Anadolu’yu adım adım dolaşarak verdiği dizi konferanslarla Ülkücü Hareket’e ivme, heyecan ve şuur kazandıran A. Metin Tokdemir, bir ara Türk Ocakları Genel Merkezi’nde, Türk Cumhuriyetleri’nden gelen öğrencilerin koordinasyonu görevini de üstlenmişti. Çünkü o, çok hamiyetli bir kişiydi. Özellikle Türk soydaşlarımızı tutku derecesinde çok seviyordu. Onların esareti yüreğini dağlıyordu.

Merhum A. Metin Tokdemir, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı görevini müteakip, sırayla Yeni Düşünce, Ortadoğu, Milliyetçi Çizgi ve Hergün gazetelerinde köşe yazarlığı, Yazı İşleri Müdürlüğü ve Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde de bulunmuştu. Onun diğer gazeteci ve yazarlardan farkı, yazdığını yaşaması, yaşadığını yazmasıdır.

Merhum A. Metin Tokdemir, gücünü davasından ve cihat ruhundan alıyordu. Kendini yenileyebilen kâmil bir insandı. Sadece gerçekleri konuşmayı, yeri gelince de susmayı tercih ediyordu. Fakat o, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” hadisini asla göz ardı etmemiştir. Yaşadıkça hep doğruları söylemeye, aksi halde susmaya gayret etmiştir.