Trabzonspor’un futbolu öyle bir şeydir ki… Önce yüreğini hoplatır, sonra bir bakarsın buz gibi yapar. Son iki sezondur bu hoplama kısmını da unuttuk. Daha maçın başında anladık ki Trabzonspor, sahaya baskı kurmaya değil, beklemeye çıkmış.
İlk yarı mı? Tribünler daha 15. dakikada sabır çekmeye başladı. Pres yok, baskı yok, heyecan yok. Sanki Trabzonspor değil de rakibi izlemeye gelmişiz.
Gaziantep’i kutlamak lazım. Hem savunmada hem hücumda çoğalmayı bildiler. Sol kanatta Perez’in kullandığı boşluklar canımızı sıktı. Attıkları gol tam bir set hücumuydu. Rodrigues öyle bir yapıştırdı ki, tribünler buz kesildi. Onana’ya laf yok, o topu yalnızca Süperman çıkarırdı.
Orta sahaya gelelim… Ozan Tufan sahada mıydı, yoksa bir sis perdesi mi gördük, çözemedik. Muci? Kusura bakmasın kimse, bu takımın oyuncusu değil. Transferi bile suya yazılmış yazı gibi. İlk 45’te tek bir numara göstermedi.
Golden sonra biraz kıpırdadık. Onuachu’nun kafa şutu direkten döndü. O top gol olsa, bu yazı başka yazı olurdu.
İkinci yarı Muci kenara geldi, Augusto girdi. Takım bir nebze ateşlendi, tribün kıpırdadı. Gaziantep ceza sahasında biraz tehlike yarattık derken sahneye hakem Arda Kardeşler çıktı. İki yıldır Trabzonspor maçlarına verilmeyen Kardeşler, sanki özlemiş; el frenini çekmeye gelmiş.
Hele o pozisyon yok mu! Augusto çabuk kullandı, Zubkov gole gidiyor… Hakem önce “devam” dedi, sonra fikrini değiştirip geri aldı. Tribünler çıldırdı, maç çığırından çıktı.
Ama hakeme rağmen 70’te Onuachu çıktı sahneye. Kaleci Onana’nın topunu takip etti, skoru eşitledi. Tribünler yeniden ateş aldı.
Trabzonspor’un futbolu işte böyle… Hem kalbini hoplatır, hem buz gibi yapar. Ama bir gün şu futbolu 90 dakikaya yayabilirsek, bırakın rakipleri, hakemler bile Trabzonspor’un nefesini ensesinde hissetti. Ama son dakikalarda Trabzonspor'un oynadığı baskılı futbolun sonucu bence 1-1 olmamalıydı...