Ortam oldukça gergin. Hava kurşun gibi ağır... Hakaretler ve tehditler arasında ılık bir cümle vuruyor kulaklarıma.  "Biz sizin hizmetkarınız! Biz sizin efendiniz değil,köleniziz" diyor Başbakan. Öyle mi acaba? İşte ben buna takıldım.  

Ortam oldukça gergin. Hava kurşun gibi ağır... Hakaretler ve tehditler arasında ılık bir cümle vuruyor kulaklarıma.  "Biz sizin hizmetkarınız! Biz sizin efendiniz değil,köleniziz" diyor Başbakan. Öyle mi acaba? İşte ben buna takıldım.   Başbakan bizim kölemiz mi, biz efendi miyiz? Haşa! Efendi kim, biz kim? Ayrıca efendi ile kölelik arasında pek çok emareler vardır. Bu emarelerden hiç biri bizi tarif etmiyor. Zira efendi yetkili, etkili olandır. Ruhunu teslim etmeyendir. Etrafında adamları olandır. Bir konuşma yaptığında sesini dünyanın öteki ucuna duyurandır. Her şeye muktedir olan. Korkulan, korkutan, yapan, yaptırandır. Başına buyruk; havada, karada ve denizde dolaşandır efendi. Hesap soran, hesap sorulmayandır. Maddi imkanları sınırsız. Okyanuslarda gemileri olan, canı istediğinde tümünü yakan. Vurduğunu yıkan. Kızdığına kafayı takandır... Bu meziyetlerin hangi biri bizde var ki? Hangi birimizin evinde kutular dolusu dolarları var ki? Hangi birimizin etrafında yüzlerce polis koruması. Hangi birimizin etrafında ölmeye hazır kefenliler var ki? Hangi birimizin ağzında hakime ve savcılara laf diyecek haşin diller var ki? Biz, bu gariban biz;  kara kömürle ısınan. Beleş peynirle beslenen, amigo vari seslenen mahfilleriz. Çünkü biz daha çok asalak geçinen uydularız biz. Biz anasını alıp gidenlerdeniz. Fırçayı sapıyla yiyenlerdeniz. Biz tarafsız kalıp bertaraf olanlardanız. Biz günlük yaşayan yarınsızlarız. Demokrasi virüsleriyiz biz... Anlamayız demokrattan, demokrasiden. "Ver koyunu, al oyumu. Gelene ağam, gidene paşam" diyenlerdeniz biz. Biz "cek cak"lar için varız, umudu ekmek yaparız. Siz değil, biz köleyiz, zira fikrimizi söyleyemeyiz. Korkumuza, sükunetimize  köleyiz. Kuluz, kul... Çünkü yoksuluz.