“Hayy’dan Gelen, Hu’ya Gider!”

Bu hafta yazdığımız makalenin başlığını ilk görenler mutlaka “hayda!” diyeceklerdir. Aslında ben de yazıyı yazarken aynı şekilde düşünerek “ne alaka” diye düşünmedim diyemem. Sonra derin düşününce aslında güzel bir başlık atmışım diye düşündüm. Böyle bir girişten sonra gelelim yazımıza;

Abone Ol

TÜRKİYE’DE FUTBOLDA YASADIŞI BAHİS KRİZİ

Türkiye’de futbol, kültürel bir tutku ve büyük bir ekonomik sektör olmasının yanı sıra, son yıllarda yasadışı bahis ve kumar skandallarıyla derin bir güven ve etik krizi yaşamaktadır. Hakemlerden futbolculara, yöneticilerden teknik ekiplere uzanan bu iddialar, sorunu sadece hukuki bir ihlal olmanın ötesine taşımakta; toplumsal değerler, sporun ruhu ve bireysel ahlakla ilgili temel sorgulamaları gündeme getirmektedir.

Bu makale, söz konusu krizi, Türk-İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan “Hayy’dan gelen, hu’ya gider” atasözünün felsefi ve ahlaki çerçevesi içinde analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu deyiş, “helal olmayan, emeksiz, kazancın, şüpheli yollardan gelen malın bereketsiz olduğunu ve yine gereksiz, faydasız, hayırsız yerlere harcanıp gideceğini” ifade eder. Futbol dünyasındaki yasadışı bahis gelirlerinin niteliği ve bunların yol açtığı yıkım, bu kadim öğretiyi güncel ve çarpıcı bir şekilde doğrulamaktadır.

Deyişteki “Hayy” ve “Hu” kelimeleri Arap dilinde Allah’ın isimlerindendir. Deyişteki “Hayy” Türkçe anlamlandırılıp, ülkemiz Türkçesinde kullanılmakla birlikte, mecazi olarak “boş, anlamsız, temelsiz, meşru olmayan kaynak” anlamına gelir. Türkiye futbolundaki yasadışı bahis gelirleri, bu tanıma birebir uymaktadır.

Futbolcunun alın teriyle, sahada gösterdiği performansla kazandığı maaş ve gelirlerin aksine, bahis kazançları herhangi bir üretime, toplumsal faydaya veya sportif değere dayanmaz. Tamamen şansa, yönlendirme veya içeriden alınan bilgiye dayalı, saptırıcı-sakat bir kazançtır. Bu, “helal rızık” anlayışıyla temelden çatışır. İslam iktisat düşüncesi ve genel ahlaki öğretiler, emeğe dayanmayan, riski ve belirsizliği yüksek olan kumarı kesinlikle reddeder (Gökçe, 2021).

Bu kazançlar, sporun temel ilkeleri olan dürüstlük, adalet ve rekabet eşitliğini. sportif bütünlüğü ihlal eden bir sistemin çıktısıdır. “Hayy”, aynı zamanda bu kazançların futbol ekosistemine yaydığı kuralsızlık, normsuzluk halini de temsil eder. UEFA’nın (2022) de vurguladığı gibi, sporun güvenilirliğini sarsan her kazanç, sektörün uzun vadeli varlığını tehdit eder.

Aynı şekilde deyişteki “Hu” kelimesi Türkçe anlam yüklenip, ülkemiz edebiyatında kullanılmakla birlikte, mecazi olarak “boş, faydasız, hayırsız, heba olan” şeyleri sembolize eder. Yasadışı bahisten elde edilen paranın nerelere ve nasıl harcandığı, yani akıbeti, bu tanımın trajik bir teyididir. Bu para, gerçek bir değer yaratmaz; aksine, mevcut değerleri tüketir.

Kumar gelirleri genellikle daha fazla kumar, lüks ve gösterişçi tüketim, bağımlılık ve nihayetinde iflasla sonuçlanır. Yeşilay’ın (2021) raporlarında da görüldüğü üzere, kumar bağımlılığı bireyin psikolojisini, aile düzenini ve sosyal ilişkilerini tahrip eder. Futbolcuların kariyerlerinin erken sonlanması, aile içi sorunlar ve ciddi borçlar, bu “huya” gidişin somut örnekleridir. Sporcu refahı kavramıyla taban tabana zıttır.

Bu paranın döndüğü sistem, futbolun marka değerini aşındırır. Taraftar güveni sarsılır, sponsorlar çekinir, yatırımlar azalır. Yolsuzluk riski spor ekonomisinin en büyük tehditlerindendir. Dolayısıyla, kısa vadeli illegal kazanç, kulüplerin ve sektörün uzun vadeli, sürdürülebilir, “bereketli” gelir kaynaklarını (sponsorluk, yayın hakkı, aidiyet) kurutur. Elde edilen, kaybedilenden çok daha azdır.

Futbolcular ve yöneticiler toplumun, özellikle gençlerin rol modelidir. Onların bu yolla para kazanıp veya kaybediyor olması, “emeksiz kazanç” ve “hızlı zenginleşme” algısını normalleştirir (Demir & Yıldız, 2022). Bu, toplumsal ahlak dokusuna ve çalışma disiplinine verilen derin bir zarardır. “Hayy’dan gelen” para, toplumsal haysiyetin ve onurun da “hu’ya” gitmesine sebep olur.

Krizden çıkış, “hayy’dan gelen” her türlü ilişkiden uzak durmak ve futbolun “bereketli” sürdürülebilir, meşru, toplumsal faydaya dayalı bir zemine oturtulmasını sağlamaktır. Bu da ancak çok boyutlu, sistem dönüşümüyle mümkündür:

6222 sayılı Kanun’un etkin ve hızlı uygulanması, finansal takip (MASAK ile entegrasyon) ve uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi, “hayy’ı” sistemden uzaklaştırmak için şarttır (Akman, 2020).

Tüm paydaşlar için zorunlu spor etiği ve finansal okuryazarlık eğitimleri verilmeli, “helal rızık”, “emeğin değeri” ve “sorumlu sporculuk” kavramları aşılanmalıdır. Kulüplerdeki psikolojik danışmanlık birimleri, bağımlılık riskine karşı erken müdahale edebilmelidir.

Tüm süreçlerin şeffaf yürütülmesi ve bağımsız bir Spor Bütünlüğü Kurulu’nun oluşturulması, güveni tesis etmenin temel yoludur. “Bereket”, güvenilen bir sistemde yeşerir.

Türkiye futbolundaki yasa dışı bahis krizi, sadece bir disiplin sorunu değil, derin bir ahlaki ve toplumsal buhranın yansımasıdır. “Hayy’dan gelen para, huy’a gider” felsefesi, bu krizin hem kaynağını hem de kaçınılmaz sonucunu net bir şekilde açıklamaktadır.

Emek, dürüstlük ve sportif değerlerden uzak, şansa ve yönlendirmeye dayalı kazançlar (“hayy”), bireyleri, kurumları ve toplumsal değerleri tüketerek heba olmaya (“huy’a”) mahkûmdur.

Futbolun toplumsal barışa, sağlığa ve adalete hizmet eden bir “güzel oyun” olma amacını sürdürebilmesi, bu kadim bilgeliği rehber edinerek, “hayy”dan gelen her türlü ilişkiden arınmış, “bereketli” bir sistemi inşa etmeye bağlıdır. Bu dönüşüm, daha sıkı yasalar kadar, bir zihniyet ve değerler dönüşümünü de gerektirmektedir. Hayy’dan gelen Hu’ya gider. Dünyada yaşayan hiçbir canlı öldüğünde yanında bir toplu iğne bile götürememektedir. Dolayısıyla en kutsal kazanç, helal kazançtır. Bu deyişe ders verici en güzel örnek musalla taşındakilerdir.

“ALLAHTAN GELEN, ALLAHA GİDER” Vesselam.

Öğr. Gör. Yılmaz ÇAKMAK