Geçen hafta Cuma’ya gidenler toplumun içine düştüğü garabeti Hutbe’den ikrar edilişini, açık açık dinlediler. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, “Günümüzde” denilerek Hutbe’den “Günümüzde aile kurumu çeşitli tehditlerle karşı karşıyadır” diye ilan ettiği “Türkiye Gerçeği” nin iki kelime ile ifadesi; “Ahlâki Çöküş”ten başka bir şey değildir.

Bu çöküşte toplumsal olarak kimler, bireysel olarak herkes ne kadar sorumludur, vebal altındadır?

Cevabı, Hacı Bektaş Veli’nin şu uyarısını önceliğe alarak arayalım:

“Her ne arar isen kendinde ara,

Kudüs’de, Mekke’de, Hac’da değildir.

Ama hutbenin; “Anne ve babalar, nine ve dedeler ise rahatlık ve konfor gerekçe gösterilerek yalnızlığa ve ilgisizliğe mahkûm edilmektedir. Bazı sinema, dizi, reklam ve televizyon programları ile aile yapımız yıkıcı etkilere maruz bırakılmaktadır.” denilen kısmı var ki sormayın!

Adeta devlet eliyle aile büyüklerinin “Bakım bedeli” adı altında para ile bakıcılara, huzurevlerine tesliminin teşvik edilmesi, teşvik var ki, evlatlara, “Ana babayı bir kenara itin, devlet para veriyor, öyle devam edin” dercesine, aile bağlarını, insanlığı insanlığı dışlamaktadır.

Televizyon dizileri ve programlarının yaptığı tahribattan söz edilmesi ise, RTÜK denilen devlet eliyle kurulan kontrol mekanizmasının geçekte hiçbir işe yaramamasından başka bir şey değildir.

Ama diyeceksiniz ki; “RTÜK bu konularla, sosyal işlerler ile değil, siyasi hesaplarla icraat yapmakta, para cezası kesip, açma-kapama ile meşgul olmaktadır.”

TRİFONİDİS NE YAPAR, NE YAZARDI?

O ki bugün Hünkâr Hacı Veli Bektaş’ın;

“Her ne arar isen kendinde ara” uyarısı ile yola çıktık oradan devam edelim.

Sözü de; “Her daim iki kelâm etmez isek, haksızlık hissederiz” dediğimiz fındıktan dem vurmaya devam edelim!

Etmeden önce de, Giresun’da yaşayıp, “En büyük sıfatıyla” fındık ticareti ile iştigal ederken, 1964’de Yunanistan’a göç eden Rum kökenli Trifonidis, kaleme aldığı “Fındık Manifestosu’ndaki iki beyanı hatırlayalım:

“Fındık işini işi bilirim de yaparım diyen delidir.

Fındık işini ilerisini görürüm de yaparım diyen zırdelidir.”

Sonra gelelim; “Trifonidis bugün yaşasa idi, olup bitenlere ne derdi?” sorusuna cevap aramaya…

Şöyle der mi idi?

-Fındığa fiyat veriyorum. “Niye veriyorsun?” diyorlar!

-Vermiyorum, “Niye vermiyorsun?” diyorlar!

-Satın alıyorum. “Niye alıyorsun?” diyorlar!

-Almıyorum. “Niye almıyorsun?” diyorlar!

Sonra da Trifonidis şu soruları sormaz mı idi?

-“Bunları soranlar ne yapmak istiyorlar? Tüm bunların kendi hatalarından, eksikliklerinden meydana geldiğini, Hacı Bektaş’ın uyarısına rağmen, niye görmüyor, anlamıyorlar? Neden habire ‘fındıkta oyun’ dan söz ediyorlar?”

ULUSAL ÇAY KONSEYİ DİKKAT! Çay Tüketimi Düşüyor

Söz konusu Doğu Karadeniz olunca, temeli sağlam, doğru dürüst iki geçim kaynağı, fındık ve çaydır.

Fındık en büyük tarımsal ihraç ürünümüz, çay en fazla ürettiğimiz, tükettiğimiz içecek.

Ama üretimimiz artarken iken tüketimimiz azalıyor artık.

Yapılan son tespitlerde kişi başına çay tüketimi giderek azalıyor. Ama kahve artıyor. Bunda da gençlerin kahve tercihlerinin artması etkili olur. Bu artışta kahve ile ilgili reklamların ve tanıtımların artmasının etkisi büyük.

O zaman akla şu soru geliyor:

Bu ülkede Ulusal Çay Konseyi var. Bu konsey kanalıyla, tıpkı geçmişte Fındık Tanıtım Grubu’nun oluşturulması gibi, bir tanıtım grubu neden kurulmaz?

ABD’DEN ASKER ve SİLAH…

Hiç yorum yapmaya, algı yaratarak toplumu yanıltmaya, kandırmaya gerek yok!

“PKK kendini fesh etti, Türkiye dışına çekildi” demeye de…

İşin içinde şeytan var ise, aptal olmayan herkes önceki günkü şu haberin ne demek olduğunu anlar:

“ABD’den Suriye Demokratik Güçleri, PYD bölgesindeki üstlere asker ve mühimmat sevkiyatı yapıldı.”

İnsanın aklına, şeytanın avukatlığına soyunup, “PKK’lılar sınır dışına silah almak için çıktılar” diyesi gelmiyor değil.

DÜNDEN BUGÜNE Son bir hatırlatma:

Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” gerçeğini unutanlar için…

Terör örgütünün, “ateş kes” ilan etmesi tamamen aldatmacadır.

Hedef, kışı rahat geçirip, Kuzey Irak’da sayıca ve mühimmatça kuvvetlendikten sonra bahar ile birlikte, Türkiye’ye saldırmaya, bombalar patlatmaya, mayınlar döşemeye, askerleri şehit ederek, çoluk-çocuğu öldürmeye devam etmektir.

Bunu anlamak için kâhin olmaya gerek yok.

Geçmişte kıçı sıkışınca veya başka hesaplar nedeniyle yaptığı “ateşkes”lerin sonralarına bakın yeter…

4 Ekim 2006

BİR KİTAP Bir Ömür, Bir Şehir

Rametli Hikmet Aksoy’un 2008’de Trabzonlu Gazeteci Cevdet Alap’ın (1898-1951) anılarından hazırladığı, “BİR ÖMÜR, BİR ŞEHİR” adlı eser Trabzon Gazeteciler Cemiyeti tarafından yayınlanmıştı.

Cevdet Alap’ın Yeniyol Gazetesi’nde “Hayatım” başlığı altındaki yazılarını derleyip-toparlayan Hikmet Aksoy (1937-2020), 74 yazıyı bu kitaba aldı.

Yazar-Şair Ahmet Özer’in 146 sayfalık eser ile ilgili şu tanımı yapıyor: “Yaşamı, insanlık tarihinin tragedyalarından geri kalmayacak özellikler taşıyor. Onun yaşamı savaşın, açlığın, göçlerin, evliliklerin, evlat acılarının, dostlukların ölümlerin, basın alanındaki sonsuz sevdaların içinden geçiyor. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal’le aynı toplantıda söyleşme olanağı bulan bir erdemle yoğrularak biçimlenen bir süreyi kapsıyor.”

Birinci ve İkinci Dünya savaşına katılan, sonrasında Yeniyol’da yaşadıklarını, olayları yer ve mekânları ayrıntısına kadar varacak şekilde yazan Cevdet Alap’ın mezarı Boztepe’de Mezarlığı’ndadır.

KISSADAN HİSSE Siyasetçi habire…

Nasrettin Hoca’ya sormuşlar:

-“Siyasetçiler habire konuşup, habire koşuyorlar, neden?

Hoca; “Seslerinin nereye kadar gittiğini anlamak için.”