Samuel D. Huntington, Medeniyetler Çatışması kitabında yeni dünya düzeninde beşeriyetler arasındaki medeniyetler çatışmasının esas kaynağının ideolojik ve ekonomik olmaktan ziyade kültürel olacağı iddialarını okuduğumuzda bunun biraz abartılı düşünce olduğu kanaatine varmıştık.
1896-1900 yılları arasında İstanbul’da elçilik yapmış, bürokrat, aynı zamanda iyi bir tarihçi olan Romen Trandafır G. Djuvara’nın Türk İmparatorluğu’nun Paylaşılması Hakkında Yüz Proje kitabını okuyunca Huntington’un yukarıdaki ifadesinde çok da abartıya kaçmadığı, içeriğinin ciddi şekilde düşünülmesi gerektiğini bize hatırlattı.
Ekleriyle birlikte altı yüz sahifeyi geçen Djuvara’nın bu kitabı Türkiye İş Bankası Yayınları arasında çakmıştır. Djuvara, 1281-1913 yılları arasında gerek haçlı seferi adı altında gerek Osmanlı’ya sefer düzenlemek, Osmanlı’yı yıkmak, yok etmek, parçalamak, paylaşmak için başta din adamları, düşünce adamları, komutanlar ve krallar tarafından hazırlanmış olan projeleri Avrupa kütüphanelerini tarayarak elde etmiştir.
Batılıları en fazla kızdıran, Türkler hakkında düşmanlık beslemelerine sebep olan unsur, İstanbul’un alınmış olmasıdır. Daha önceleri Haçlı savaşları vasıtasıyla temeli atılan Türk düşmanlığı, İstanbul’un alınmasıyla zirve yapmış, Avrupa’yı merkeze alan, Avrupa merkeziyetçi bir dünya inşa etmeye çalışan ve dünyanın geri kalanını sömürü alanı olarak gören Avrupalılar, temeli Hristiyanlık ve Helen kültürü üzerine kurulmuş ve de Avrupa’da bulunan dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul’un bir Müslüman ülke tarafından fethedilmesini ve hâlâ elinde tutuyor olmasını hiçbir zaman ve zeminde kabul etmemişler, bu nedenle Türkleri karalamayı, İstanbul’u geri alarak onları Orta Asya’nın içlerine kadar sürmeyi planlayıp durmuşlardır.
Djuvara’nın kitabında görüleceği üzere Avrupalılar genel manada Hristiyanlığın çıkarlarını ön plana çıkarmış, özel de ise kendi çıkarlarını savunmuşlardır. Bütün kurguları İstanbul’u ele geçirme üzerine olan Batılılar, İstanbul’un kendilerinin olmayacaksa başkalarının da olmasına gönülleri razı olmamıştır. Tarihçe Vandal, 1897 yılında yazmış olduğu bir mektupta Osmanlı’yı taksim taslağı hazırlamayan ya da rakipleri tarafından hazırlanan taslaklara itiraz etmek için yedek plan üretmeyen hükümet ve devlet adamı kalmamıştır, demiştir. Bu taslağı hazırlayan her devlet adamı İstanbul’u kendilerine almayı hedeflemişlerdir. Vandal İstanbul’un İstanbul ve Çanakkale boğazları olmak üzere iki anahtarının bulunduğunu belirtmiştir
İstanbul’u ellerinde bulundurdukları için birçok düşünce adamı da Türkler hakkında ağır ithamlarda bulunmuştur. Erosmus, Türkleri karanlık kökenli yabaniler olarak tanımlamış ve Hristiyanlığın var olması için Türklerin yok edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
Üzerinde dört yıl çalışarak projesini hazırlayan ünlü Alman filozof Leibniz de Mısır’ın alınması ile Osmanlı’nın yıkılacağını dile getirmiş, Fransa Kralı XIV. Louis’e yazmış olduğu mektupta Fransa’nın Hristiyan olan Hollanda ile savaşında ancak para ile asker bulabileceğini, Mısır’ı almaya teşebbüs ederse bütün Avrupalıların kendisine yardım edeceğini dile getirmiş, böylece Osmanlıya karşı Avrupa’da güç birleşimini sağlamaya çalışmıştır.
Rausseau ise utan, ey ezeli yüz karası Avrupa/ İmansız bir liderin emrindeki haydut halk (Türkler), yıkıyor güvencenin en kutsal siperini, diye şiirler yazarak Türkleri kötülemiştir.
Yunanlıları Rumların torunu olarak gören Voltaire azılı bir Türk düşmanlığı yapmıştır. 1772’de Prusya Kralı Büyük Frederick’e yazmış olduğu mektupta, alçak Türkleri Boğaziçi’nden kovması için Katerina’ya yardım etmenizi yeğlerim, demiştir.
Kitap okunduğunda Osmanlı olmanın, Türk olmanın, İstanbul’u elinde bulundurmanın bir bedeli olduğu anlaşılmaktadır.Bugün Ege’de, Akdeniz’de meydana gelen olayları geçmişle birlikte okuduğumuzda Avrupa’nın, Amerika’nın yüzyıl önceki devletler olduğunu, bunlara güvenmenin, bunların bizimle olduğu kanaatine varmanın çok büyük bir ahmaklık olacağını, Türkiye bütün hücreleri ile Avrupalılara benzese bile onların bizi asla kabul etmeyeceğini, hele hele Avrupa’nın en güzel, en büyük şehri İstanbul’un özünde Avrupalı olmayan bir milletin elinde bulundurmasına razı olmayacaklarını görmemiz ona göre tedbirler almamız gerekmektedir.
Şair Abduhlak Molla, Bir mesel ile bulur cümle düvel fevz ü falâh/ Hazır ol cengeeğer ister isen sulhu salah dediği gibi Türkiye her yönüyle her duruma hazırlıklı olmak zorundadır.