Kahrolsun demekle kahrolmayan bir zümre, çağın göğsünde irin tutmuş bir yara gibi, inancın, insanın, en önemlisi de mazlumun başına musallat olmuş durumda.
Bütün dünyanın gözü önünde kanlı bir senaryo yazıp çiziyor. Hem de başrolünde oynuyor.
İsrail'in her gün işlediği insanlık suçu, uyguladığı baskı ve zulüm, ne acıdır ki, hepimizin meselesi dediğimiz Kudüs, bizim pratiklerimizde birkaç slogan, birkaç satırlık kınama metni ve meydanlarda açılan pankartlarla sınırlı kaldı...
Bugün karşımızda sayıca küçük bir topluluk var.
Yeryüzünün geri kalanına meydan okuyan, Uluslararası Hukuku ayaklar altına alan, çocukları öldürmeyi rutin hâline getiren o küçücük devlet.
Milyarların gözü önünde kan dökmeye devam ediyor ve Filistin her geçen gün biraz daha yalnızlaşıyor.
Peki bu güç nereden geliyor?
Elbette yalnız değil İsrail.
Arkasında Batı dünyasının açıktan verdiği siyasi, ekonomik ve gizliden askeri desteğin olduğu aşikâr...
İsrail'i, kahrolsun diyerek durduramıyoruz belli ki. Kınamalarla, protestolarla, içi boş bildirilerle oyalanıyoruz belli ki.
Düşünmeli miyiz?
Zulmün önünde sözle durulabilir mi?
Vicdanları bildirilerle kınamalarla avutmak mesuliyetimizi hafifletir mi!.
Peki bizim de meselemizdir dediğimiz "Özgür Filistin" meselesinin neresindeyiz?
Zulme rıza, Zalime iştiraktır. Kudüs'ün taşlarına yağan bombalara nasıl siper olunacağını öğrenemedik; Sözümüz var ama elimiz yok.
Öfkemiz var ama ayağımız yok.
Gazze'yi, Kudus'ü, Filistin'i sahiplenmek duygusal bir meselenin ötesinde bir iradeye adanmışlık meselesidir.
Gazze'de bir çocuğun hayatı, maruz kaldığı işkenceler, bizim meseleye karşı duruşumuzun karşılığıdır.
Zalim durmuyorsa, elle tutulur birşeyler yapmadığımızdan veya yapamadığımızdandır.
İsrail'in zulmünü durdurmak için meydanlarda bağırmanın hiç bir işe yaramadığını öncelikle kabül etmeliyiz.
Ekonomik ilişkiler gözden geçirilmeden, Uluslararası kurumlar karşısında ciddi bir diplomasi yürütülmeden "Filistin bizim de meselemizdir" demek bir vicdan rahatlatmadan öteye gidemez.
Bu nedenle gerçek, bütünlüklü bir mücadele için somut adımlara ihtiyaç var. Bir yandan zalimin ürünlerini tüketip, öte yandan zalimi kınamak büyük bir çelişkidir.
Bir yandan ihracat masalarında el sıkışıp öte yandan "Kahrolsun" demek akıl tutulması göstergesidir.
Ve bu tutulma karşısında bizi aklayamaz hiç bir ayrıntı ve sebep...
Kudüs meselesi bir inanç ya da aidiyet meselesinden ziyade, herkesin yaşama hakkına sahip olduğu dünya kanununda, insanlığın simgesel meselesinden çıkmış, bir adanmışlık, bir inanç özgürlüğü meselesidir.
Eğer gerçekten bu meseleyi sahipleniyorsak, sloganların yanına stratejiyi de eklemeliyiz.
Yoksa mazlumun kanı yerde kalmaya devam edecek, biz de seyirci bu senaryonun alkışlayan seyircisi olarak kalacağız.
Öyleyse, kahrolsunu bir kelime olmaktan çıkarıp, bir tavra, bir duruşa dönüştürmenin vakti gelmedi mi?
Saygı ve Muhabbetle