İHA’lar, SİHA’lar, denizaltılar, ATAK helikopterleri, HÜRKUŞ, HÜRJET, yerli radar sistemleri…
Kâğıt üzerinde tablo güçlü.
Peki ya sahada?
Bugün herkesin sorması gereken soru şu;
Türkiye’nin kalbine kadar ilerleyen, fark edilmeden uçabilen bir insansız hava aracı bize ne anlatıyor?
Bu araç Rusya mı, Ukrayna mı, İsrail mi, yoksa başka bir ülkeye mi ait?
Bu sorunun cevabı elbette önemli.
Henüz netleşmese de tedirginiz.
Ama asıl mesele kime ait olduğu değil, nasıl fark edilmediğidir.
Ankara’nın kapısına kadar gelen bir hava aracının son ana kadar tespit edilememesi, ister istemez Türkiye’nin hava savunma sistemlerini tartışmaya açıyor.
Bu bir istihbarat açığı mı?
Radar körlüğü mü?
Elektronik harp zaafı mı?
Yoksa “olmaz” diye ihtimal dahi verilmeyen bir senaryonun gerçekle yüzleşmesi mi?
Hemen ardından yaşanan Libya’ya ait askeri uçağın Türkiye’nin göbeğinde düşmesi…
Sebebi ne olursa olsun, bu olayların peş peşe gelmesi tesadüf mü, yoksa bir güvenlik zincirinin zayıf halkaları mı görünür hâle geliyor?
Karadeniz’de insansız deniz araçlarının kıyıya vurması,
Sahillerimize kadar ulaşan patlayıcı riski,
Dronların adeta “mahrem alanımıza” kadar sızabilmesi…
Bunların her biri ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken vakalardır.
Ancak bir bütün olarak bakıldığında ortaya çıkan tablo şudur;
Türkiye, yeni nesil tehditlerin doğasını yeniden okumak zorundadır.
Çünkü artık tehditler klasik savaş uçaklarıyla gelmiyor.
Artık düşman, sessiz, küçük, ucuz ve görünmez şeytan gibi.
Savunma sanayiinde güçlenmek sadece silah üretmek değildir.
Asıl mesele algılama, erken uyarı, entegre savunma ve refleks süresidir.
Elinizde dünyanın en gelişmiş SİHA’sı olabilir,
Ama gökyüzündeki bir tehditi zamanında göremiyorsanız,
O güç eksik kalır.
Bu yaşananlar “Türkiye savunmada zayıftır” demek değildir.
Ama şu gerçeği açıkça söylüyor,
Yeni tehditler, yeni doktrinler ister.
Radar sistemleri, hava savunma şemsiyesi, elektronik harp kapasitesi, sivil-asker koordinasyonu, erken uyarı mekanizmaları yeniden masaya yatırılmalıdır.
“Biz güçlüyüz” söylemiyle değil,
“Nerede açık var?” cesaretiyle hareket edilmelidir.
Savunma sanayii bir vitrin değil,
Bir refleks meselesidir.
Ve bugün gökyüzünden gelen bu sessiz sorular,
Türkiye’ye şunu fısıldıyor,
Tehlike kapıyı çalmıyor, fark edilmeden içeri süzülüyor.
Asıl sınav da tam burada başlıyor.