Bir zamanlar insanlar konuşurdu. Söz, bir köprüydü. Göz göze gelinir, kelimelerle kalpten kalbe bir yol çizilirdi. Sohbet, dostluğun kanıtıydı; cümle kurmaksa düşünmenin en zarif biçimi. O günlerden bugünlere geldik… Artık kimsenin konuşmaya vakti yok, herkesin parmağı ekranda.
Bir nesil “dinle” komutuyla büyürken şimdiki nesil “kaydır” komutuyla yaşıyor.
Evet, konuşmayı bıraktık; kaydırmayı öğrendik!
Bundan 50 Yıl Önce...
Bundan 50 yıl önce çocuklarımız müthiş konuşurdu.
Sade, akıcı ve berrak bir Türkçe ile düşüncelerini anlatır, dinleyenleri kendine hayran bırakırlardı.
Sözlerinde incelik, ifadelerinde anlam derinliği vardı. Çünkü; duydukları, gördükleri, hissettikleri her şey Türkçeydi.
Evde masal anlatan bir anne, okulda kitap okuyan bir öğretmen, sokakta türküler söyleyen bir çocuk…
Her biri Türkçenin bir parçasını yaşatıyordu.
Bugünse aynı yaşlardaki çocuklar iki kelimeyi bir araya getiremiyor.
Cümle kurmak yerine “şey”, “yani” ya da “bilmem” gibi kelimelere sığınıyorlar.
Sanki dil değil, sadece ses çıkarıyoruz.
Oysa kelimelerimiz bizim kimliğimizdi. Onları yitirdikçe biz de eksiliyoruz.
Dijital Çağın Sessizliği
Evlerde artık ses yok.
Masada telefonlar, gözler ekranda… Anne, baba, çocuk aynı odada ama farklı dünyalarda…
Bir zamanlar evin duvarları kahkahalarla, sohbetlerle, hikâyelerle dolardı.
Şimdi sessizlik ve ekran ışığının yankısı var…
Kelimeler sustu, parmaklar konuşuyor.
Ne garip değil mi? Herkes bir şey söylüyor ama kimse kimseyi duymuyor…
Sanki hepimiz, sonsuz bir sessiz videonun içinde kaybolmuş gibiyiz…
Dilin Yerine Görseller Geçti
Bir fotoğraf bin kelimeye bedeldir derlerdi ama kimse bin kelimenin yerini tek bir fotoğrafın alacağını sanmamıştı.
Oysa olan oldu…
Bir zamanlar kelime üretmek marifetti, şimdi “filtre” üretmek moda.
Çocuklarımız artık cümle değil, “hikâye” (story) paylaşıyor.
Dil;düşüncenin aynasıydı, şimdi o ayna çatladı.
Düşünmeden Tüketen Zihinler
Kaydırmak, düşünmeden geçmektir.
Bir içerik hoşuna gitmezse “geç”…
Bir fikir zor gelirse “kaydır”…
Bir haber canını sıkarsa “sessize al”…
Yani, düşünmekten kurtulmanın bin bir yolu var.
Oysa düşünmek zordur, sorgulamak cesaret ister.
İşte bu yüzden kaydırmak düşünmenin düşmanıdır.
Konuşmayı bıraktığımız gün, düşünmeyi de bıraktık aslında.
Çünkü düşünce, cümlede filizlenir.
Cümle kurmayan, düşünce kuramaz…
Kaybolan İletişim
Bir zamanlar “nasılsın?” demek samimiyetti, şimdi otomatik bir mesaj…
Bir zamanlar “gözlerinin içine bakmak” iletişimdi, şimdi kamera karşısında poz vermek…
Gerçek sohbetlerin yerini “yorumlar” aldı.
Ve ironik bir şekilde, binlerce takipçimiz var ama tek bir dostumuz yok.
Dilimizi Değil, Ruhumuzu Kaydırıyoruz
Ekran başında geçirdiğimiz her dakika, kelimemizi eksiltiyor.
Çünkü konuşmadığımız her şey, bir süre sonra unutuluyor.
Dil, kullanılmadığında ölmez; sessizce silinir.
Bugün çocuklarımızın “iki kelimeyi bir araya getirememe” sorunu aslında sadece bir dil meselesi değil; bir ruh yorgunluğu meselesi.
Peki, Ne Yapmalı?
Belki de önce durmayı öğrenmeliyiz.
Bir ekranı değil, bir yüzü izlemeyi yeniden hatırlamalıyız.
Bir cümle kurmayı, bir hikâye anlatmayı, bir kelimeye emek vermeyi yeniden sevmeliyiz.
Çünkü dil; sadece konuşma aracı değil, kimliğimizdir.
Türkçemiz kaybolursa, biz de kayboluruz.
O yüzden şimdi tam zamanı…
Telefonu bir kenara bırak, karşındakine dön ve kelimelerle konuş.
Çünkü konuşmak insanı yaşatır, kaydırmak yalnızlaştırır.