Kümes Dışındaki Ziniyalar

Modern zamanlar tüketim alışkanlıklarımızı da değiştirdi. Üreticilerin orantısız zirai ve kimyasal ilaç kullanımından dolayı önceden sadece şehirli insanın zenginlik alameti olan organik ürün tercihi bu sınıfın dışına da sirayet etti.

Abone Ol

Şehirli, okumuş, bilmiş, görmüş insanın tercihi artık organik ürünler, doğayla dost kıyafetler, çevreci dayanıklı tüketim ürünleri oluyor.

Ürünün faydaları, şuna iyi geliyor, bunu şöyle yok ediyor, aman efendim şöyle, sepet efendim böyle, fiyat performans analizleri, kutu açma merasimleri sosyal medyada gırla gidiyor. “En hakiki, öz hakiki, yüzde yüz organik” tanıtımları havada uçuşuyor.

Son yıllarda ürünün son kullanma tarihine, menşeine, muhteviyatına daha özenli bakar hale geldik. Yumurta alırken tavuğun kafes mahkûmu mu yoksa stressiz gezen, psikolojisi iyi tavuk mu olduğuna dikkat edenlerimiz az değil.

Psikolojisi bozuk insanlar olarak, psikolojisi iyi tavuktan, inekten daha fazla verim alma derdindeyiz.

Yumurtanın organik olup olmadığı hakkında fikir sahibi olmayanlar, yumurtanın ziniyalı olanının daha iyi olacağını zannediyor. Yazık öyle öğretilmiş, öyle öğrenmiş. Üçkâğıtçı esnaf fırsatı kazaya bırakır mı? Yumurtaları ziniyaya bulamamak için vicdanlı olmaya gerek yok. Hooop sıfır maliyetle al sana organik yumurta. Utanmaz herif yumurtaları poşete koyarken “Abla bunlar klasik müzik dinleyen tavukların yumurtaları” diyerek espri yapmayı da ihmal etmez.

Güven, vicdan iklimi o kadar bozuldu ki kendinden daha çok kıymet verdiği, iki gözü gibi baktığı ahırdaki sarıkızından sağdığı birkaç litre sütü, ahırının hemen altındaki bahçeden topladığı birkaç bağ kara lahanayı ve birkaç çift yumurtayı satmak için sabahın soğuğunda pazara gelmiş, yağmura rağmen açtığı serginin başında bekleyen yaşlı teyzeden değil üç harfli marketlerden konfor içinde alışveriş yapar hale geldik.

Üretim nasıl yapılmış, tarladan çiftçiden yok pahasına nasıl satın alınmış, dayanıklı ve uzun ömürlü olması için üzerine hangi kimyasal zehirlerler boca edilmiş umurumuzda mı acaba?

Tüketim alışkanlıklarımızın modern bir ivme kazandığı düşünürken belediyenin düzeltme ihtiyacı hissetmediği, yap boza dönüşmüş, önümüzdeki kaldırım çukurlarını göremiyoruz. Alışveriş budalalığının başımızı döndürdüğünden değil, ihtiyaçlarımızın bitmek bilmediğinden deli divane olduk.

Yeme, içme, tüketim alışkanlıklarımızdaki değişim bire bir kendi sağlımız ile ilgili iken bir de kamu sağlığını tehdit eden başka değişimler var ki bunların açtığı tahribat öyle böyle değil.

Her dönemin kendine özgü giyim kuşam, saç şekilleri vardır ve bu ahval, kişi hakkında etrafa bazı ipuçları verir. Bazı durumlarda ise bağıra bağıra “ben buyum” der görmek isteyene. İstisnaları var mıdır? Mutlaka vardır.

Polisin yakalayıp, ifadeye götürdüğü, kafasını bastırarak polis aracına bindirdiği hırsız, tecavüzcü, uyuşturucu satıcısı uğursuz tipleri gördünüz mü? Aynı torna tezgahından çıkmış gibi değiller mi? Dinledikleri müzik, kullandıkları modifiyeli araba, arizona kertenkelesi giyimleri, tas kafa saç tıraşlarıyla millete musallat olmuş büyük bir şebekenin biraderleri gibiler.

Tek dertleri günü akşam, akşamı sabah etmek. Deniz kenarında veya parkta edeplice oturmak yerine gürültülü müzik eşliğinde çekirdek-kola, kuruyemiş-bira ikilisinden birini tercih ederler. Pet bardakları ve şişeleri çöp kovasına atmaz, oraya buraya bırakır gider. İmzası çöptür, küfürdür bu ziniyaların.

Yarı gelişmiş bu ziniyalar evde annesine babasına, sokakta komşusuna, okulda arkadaşına, yolda millete musallat olur, huzur vermezler.

Kadın cinayetinde, işyeri kurşunlamada, akran zorbalığında, dolandırıcılıkta, hırsızlıkta olay yerinde bu sürüngen familyanın mensupları bir şekilde hep vardır.

Bunların sayılarının gittikçe artmaya başlamasından bu yana “Suça sürüklenmiş” diye beylik bir laf dolaşır oldu. Bu arızalı tipler suça sürüklenmiyor, bizatihi çoğu “gönüllü” olarak koşa koşa gidiyor heyhat.

Argo konuşmaktan iki çift lafı bir araya getiremeyen bu ziniyalar, tesbih sallayıp racon keserek Tatar Ramazan ya da Polat Alemdar’ın adi ve çürük bir kopyası olmayı maharet sanıyorlar.

Kümes dışındaki bu ziniyalarla, kımıl zararlılarıyla mücadele vatandaş olarak benim değil devletin ödevi, görevi ve sorumluluğudur.

Bunların bu hale nasıl geldiklerini araştırmak, gerekli tedbirleri almak elbette devletin görevi. Ama devletin asıl görevi; bu yaratıkların milletin huzurunu bozmasına engel olmaktır. Karakolun kapsından girip adliyenin kapısından çıkmasını engellemektir. Cezaevlerine girenleri ise ıslah olmadan sokaklara salmamaktır.

Sokak hayvanlarından daha tehlikeli olan bu başıboş kriminal tiplerin sokaklarda avmlerde, caddede, orada burada milletin huzurunu bozacak şekilde cirit atmalarına engel olmaktır.

Tavuğun gezeni makbuldür, ziniyanın değil.