“Benim bedenim benim kararım istediğim gibi giyinirim”
İstanbul Nişantaşı’nda donla ortalıkta dolaşan kendini bilmez bir kadının söylediği sözlerdir bunlar.
Ulan senin bedenine başlatma insana.
Bu millet senin bedenini görmek zorunda mıdır?
Bu millet senin poponu görmek zorunda mıdır?
Bu millet bilmem nerenin neresini görmek zorunda mıdır?
Bu insanlar senin kıvrımlarını, görmek zorunda mıdır?
O şort diye giydiğin baksır gibi donunu görmek zorunda değil bu millet.
Başlatma senin özgür kıyafetinden, bedeninden de kararından da özgürlüğünden de.
Utanmaz, arlanmaz
Maalesef yaz aylarında bunun gibi tipler İnsanın midesini bulandırıyor.
Kadın eti görmekten fenalık geldi
Türk milleti, yüzyıllardır örf ve adetleri, ahlaki değerleri ve toplumsal nezaketi ile ayakta kalmıştır.
Bizim kültürümüzde giyim, sadece bedeni örtmek değil; aynı zamanda karşı tarafa saygı göstermek, toplumsal düzeni korumak ve aile yapısını muhafaza etmek demektir.
Ancak son yıllarda yukarıda bahsettiğim tipsizler gibi bazı kesimler, “Benim bedenim, benim kararım, istediğim gibi giyinirim” saçmalığıyla edep, haya ve ahlak kavramlarını hiçe sayarak toplum içinde teşhircilik yapmayı bir hak gibi sunmaya çalışıyor.
İstanbul’un göbeğinde, Nişantaşı gibi herkesin göz önünde olduğu bir yerde donla dolaşmak ne özgürlüktür ne de medeni bir davranış.
Bu, sadece toplumsal nezakete yapılmış bir saygısızlık, ahlakı değerlere meydan okumaktır.
Halk, çarşıda pazarda gezerken karşısında bu şekilde giyinmiş tipsiz tipleri görmek zorunda değildir.
Kimsenin donunu, kıvrılmış, buruşmuş bedenini görmek zorunda değildir.
Kadın ya da erkek fark etmez, bu tür kıyafetler mahremiyetin tamamen yok sayılması, görgü ve terbiyenin rafa kaldırılmasıdır.
Türk örf ve adetleri, asırlar boyunca bize giyim kuşamda ölçülülüğü, yerini ve zamanını bilmeyi öğretmiştir.
Bu topraklarda özgürlük, başkalarının rahatsız olmayacağı şekilde yaşamak demektir.
Birkaç kendini bilmezin “Ben istediğimi giyerim” diyerek sokakta iç çamaşırıyla, daha doğrusu donla gezmesi hem hukuken hem de ahlaken kabul edilir bir durum değildir.
Çünkü bu, özgürlük değil; toplumu yozlaştırmadır, dayatmadır.
Açık saçık giyinmenin normalleşmesi, ahlakın erozyona uğramasına ve genç nesillerin yanlış örneklerle yetişmesine zemin hazırlıyor.
Bugün donla gezenin yarın ne şekilde dolaşacağı belirsizliğini korurken daha da ileri gitmesi kaçınılmazdır.
Bunun adı modernlik değil, utanmazlıktır.
Ama diğer tarafta tesettürlü kadını yobaz, gerici diye topluma pompalamaya çalışıp ötekileştirmeye çalışan tipsizlere ne demeli.
Hangisi etik
Medeniyet; ilim, sanat, ahlak ve kültürle ölçülür, kıyafetin ne kadar az olduğu ile değil.
Medeniyet, uygarlık dona sığdırılamaz, donla da ölçülemez.
Sokaklar herkesindir.
Birinin teşhir merakı, toplumun tamamının görsel huzurunu bozamaz, bozmamalıdır.
Sokaklar, çarşılar, parklar; milletin ortak alanıdır.
Kimsenin bu alanları ahlaksız bir defileye çevirmeye hakkı yoktur.
Bu topraklarda edep, haya ve mahremiyet yok olursa, geriye sadece kimliksiz, değersiz ve yozlaşmış bir toplum kalır.
Bizim görevimiz, atalarımızdan aldığımız bu ahlaki mirası korumak, gelecek nesillere gururla teslim etmektir.
Bu ülkede edep, adap ve mahremiyet kavramlarını yok sayan anlayış, sadece kendi değerlerini değil; başkalarının yaşam hakkını da çiğner.
Özgürlük adı altında ahlaki çöküşe izin veremeyiz.
Çünkü biz, örfümüzle, töremizle ve ahlakımızla var olduk; bunlar erirse geriye sadece kimliksiz bir kalabalık kalır.
Allah aşkına biraz edep
Biraz adap yahu.