Dünya siyaseti ve ekonomi, bugün artık sadece çıkar ilişkileriyle değil, derinleşen ahlaki çöküş ve insani değerlerin hiçe sayılmasıyla yönetiliyor.

Bu sistemin başında duran figürlerden biri ise, para hırsıyla sembolleşmiş bir isim,

Donald Trump.

O bir iş adamı olarak geldi, ama görev süresi boyunca dünya politikasını adeta bir mafya lideri gibi yönetti.

Dini, imanı para.

Onun için tek kutsal değer para.

Trump’ın siyasi hamleleri, tamamen finansal çıkarlar üzerine kurulu.

ABD başkanı olarak yaptığı ilk dış ziyaretin Suudi Arabistan’a olması tesadüf müydü?

Elbette hayır.

2019 yılındaki bu ziyaretin sonunda imzalanan 350 milyar dolarlık “silah anlaşması”, aslında çok daha derin ve karanlık ilişkilerin paravanıydı.

Üstelik, bu anlaşmaların ne kadarının gerçekten uygulandığı, silahların kimlere verildiği, hangi amaçla kullanıldığı da şüpheli.

Ama bir gerçek var ki; bu para, Arap dünyasının kasasından çıktı ve Müslüman coğrafyasında kan akmaya devam etti.

Trump’ın ikinci başkanlık dönemine de benzer şekilde ilk yurt dışı ziyaretine Suudi Arabistan’dan başlaması, onun önceliklerinin hiç değişmediğini gösterdi.

Bu kez rakamlar daha da büyüktü,

1 trilyon dolarlık bir “anlaşma”.

Bu para neyin karşılığıydı?

Kaşıkçı cinayetinin üstünün örtülmesi mi?

Yoksa Ortadoğu’daki enerji dengelerinin yeniden dağıtılması mı?

Belki de hepsi.

Ancak görünen o ki; ABD yönetimi, özellikle Trump döneminde, Arap ülkelerini korkutarak, sindirerek ve rüşvet benzeri anlaşmalarla adeta haraca bağladı.

Adam dünyanın mafyası

Katar örneği de bu sistemin başka bir halkası.

2019 yılında El Sani rüşvet vermeye yanaşmayınca tehdit edildi ve sonunda Trump oradan da milyarlarca dolar alarak döndü.

Katar, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri, kendi halklarının geleceğini, ümmetin güvenliğini düşünmeden, bu para düzenine boyun eğdi.

İşin en trajik yanıysa, bu paraların nasıl kullanıldığıdır.

Alınan bu paralarla, ABD savaş uçakları ve silah sistemleri üretiyor, ardından bu silahlar İsrail’e gönderiliyor.

İsrail de bu silahları, Gazze’de, Kudüs’te, Lübnan’da ve başka Müslüman coğrafyalarda kullanıyor.

Kendi parasıyla kendi halkı vurulan bir ümmetten bahsediyoruz.

Hacdan, umreden toplanan paraların, dolaştığı yollar sonunda birer mermiye, füze başlığına dönüşüp Müslümanların üzerine yağdığı bir gerçeklik var.

Bunun adına emperyalizm demek yetmez.

Bu, küresel bir sömürü düzenidir.

Para ile vicdan satın alan bir sistem.

Dört yılda bir tahsilata çıkan bir dünya mafyasından söz ediyoruz.

Trump ve benzeri liderler, bu sistemin görünen yüzü.

Ancak perde arkasında çok daha büyük çıkar ağları, lobiler, finans baronları var.

Sonuç olarak şunu sormalıyız;

Gerçekten dost muyuz bu güçlerle?

Yoksa sadece kullanılacak birer kaynak, yönlendirilecek birer piyade miyiz?

Müslüman coğrafya, bu oyunu daha ne kadar görmezden gelecek?

Kendi parasıyla, kendi evlatlarının ölümüne ne zamana kadar sessiz kalacak?

Bu yazılanlar bir komplo teorisi değil, yaşananların soğuk bir analizidir.

Gerçekler, gözümüzün önünde cereyan ediyor.

O zaman soru açık;

Müslüman parasıyla Müslümanlar mı öldürülüyor?
Yorum sizin.