Şarapçı kirli sakallarından mı, sigaradan sararmış ağızının içine giren bıyıklarından mı yoksa siyasi duruşundan mıdır bana hep uzak gelmiştir Can Yücel. Mesela Necip Fazıl da bana çok sempatik gelmez ama mahallenin şairi olduğu için belleğimizin derin odalarında hep olmuştur.
Can Yücel’in şiirlerini pek okumasam da şarkılara söz olmuş şiirlerini bir şekilde dinlemişliğim vardır. Ahmet Kaya’nın 1990 yılında çıkardığı kasete de adını veren Sevgi Duvarı şiirinde geçen “ne kadar rezil olursak /ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi” sözleriyle yaptığı ironi bana hep büyüklerimin uyarılarını çağrıştırmıştır.
Evdeki büyükler ya da mahallenin ağır abileri fark etmez hepsi uyarıcı pozisyonundaydılar. Selam vermeden muhabbete girilmez, bacak bacak üstüne atılmaz, sigara içilmez, yanında kadın olan erkeğe racon kesilmez, sakız çiğnenmez gibi gibi. Hatalarımızı düzeltmemiz, kendimize çeki düzen vermemiz için ironi yaparlardı. Yüksek sesle müzik dinlediğimizde “Biraz daha sesini aç” Kapıyı hızlı çarptığımızda “biraz daha sert kapat” gibi bakışlarıyla desteklendirilmiş dokundurmalı uyarıları olurdu. Anlar mıydık? Anlardık ve fabrika ayarlarına geri dönerdik.
Şimdi uyar bakalım en ağır düzeyden okkalı cevabı alırsın. Vallahi söylediğine pişman ederler. Biz büyüklerimizden nasıl gördükse öyle devam edelim.
Evet. Biraz daha kirletmeliyiz, biraz daha kabalaşmalıyız, biraz daha tüketmeliyiz, biraz daha yok etmeliyiz.
Bu yazıyı yazmama neden olan da esasında bir çevre kirliliği daha doğru bir ifadeyle görsel kirlilik. Kimine göre de görsel zarafet olabilir, medeniyet, çağdaşlık, özgürlük ya da her neyse.
Ekranlarda duyduğumuz, gördüğümüz çok da önemsemediğimiz bazı haberler vardır. Bunlardan biri de deniz salyası ya da diğer adıyla müsilaj.
Başta Marmara Denizi’nde olmak üzere görsel, ekolojik ve ticari yönlerden sebep olduğu olumsuz etkileri nedeniyle sadece bugünü değil geleceğimizi de tehdit eden bu çevre felaketine gerekli tedbirler alınmadığında yiyecek balık da bulamayacağız girecek deniz de...
Müsilaj, içerdiği bakteriler nedeniyle deniz canlılarının solungaçlarının tıkanmasına, oksijensiz kalıp ölmelerine ve neticesinde çevre kirliliğine neden olmaktadır.
Beni dertlendiren sadece denizlerimizin değil etrafımızın da müsilajlarla kaplanmaya tüm hız devam etmesidir.
Geldiğimiz nokta artık ölçünün kaçtığı noktadır. Gülşen, Mosso, Hadise ve daha niceleri sanatçı kisvesi altında toplumu zehirleyen müsilajların çok ama çok çirkin performansları genç kızlarımıza kötü örnek oluyor. Yatak odası kıyafetleriyle sahneye çıkan bu müsilajlar, gençlerimizi sokakta özgürce bu şekilde dolaşma davet ediyor. Sanki çok iyi halt ediyorlarmışcasına...
Ne kadar daha açılabilirimin sınırlarını zorlayan medyatik şöhretlerin izinde giden gençlerimizin sayısı ne yazık ki hızla artıyor. Sadece yaşadığım kent ya da çevre mi böyle bilemiyorum. İnşallah yanılıyorumdur.
İnternette gördüğüm bir annenin sitemi iklimin ne kadar bozulduğunun dışa vurumu gibiydi. Kadıncağız kızına uygun! giysi bulmakta zorlandığını, hemen hemen tüm vitrinlerin, reyonların croplar (göbeği açıkta bırakan giysiler) ve mini eteklerle dolu olduğundan dert yanıyor. Bu anne kızına elbette bir şekilde uygun giysi bulabilir. Ama sorun o değil. Sorun; ekranlar, sokaklar, vitrinler, reyonlar bu müsilajla dolu.
En mazbut semtlerde, geleneksel aile tiplerinde dahi iç çamaşırının bir tık üstü croplarla dolaşan aynı tip gençlere rastlamak ne yazık ki çok mümkün.
Baharın habercisi cemreler sırasıyla havaya, suya, toprağa daha düşmeden ilk vitrinlere düşer oldu. Medyatik şöhretler gençlere karga kılavuzluğu yapıyor. Peşinen söyleyeyim karşılaştığımız bu çevre kirliliğinde kabahati en az olan gençlerimizdir.
Bağnaz, gerici, faşist, despot eleştirilerine çoktan hazırlıklıyım üstelik antrenmanlıyım da. Bu işin medeniyetin, özgürlüğün bir gereği olduğunu söyleyenlere ne yazık ki yanıldıklarını ifade etmek isterim.
Gençlerin tercihine saygı duymak lazım diyenlere de, çağdaşlıkla alaka kurmaya çalışanlara da tehlikenin farkında olmadıklarını, olayın sadece crop olmadığını, aile ve toplum değerlerinden uzaklaştırılan, kendi köklerine, beslendiği havzaya yabancılaştırılan, mankurtlaştırılan bir neslin hazırlandığını söylemek isterim.
Eğitimi meğitimi, nobeli mobeli boşver. Kimya, biyoloji de neymiş? Maaşallahımız var. Fiziğimiz de yerinde. Yetmez mi.?
“Ne kadar açılırsak o kadar iyi”