“Tanrıların armağanı” anlamına gelir. Yunan mitolojisine göre ilk ölümlü kadın Pandora’dır. Kurnaz Prometheus ve saf Epimetheus kardeşlerin marifeti… Biri balçıktan canlılar var ediyor, diğeri de canlıları özelliklerle donatıyor. İşte bu saf Epimetheus elindeki tüm özellikleri hayvanlara verince ortalık karışır.

Hayvanlar; uzağı görmede, koku almada, koşuda, yükseğe sıçramada sınır tanımazlar. Hal böyle olunca kardeşi Prometheus’tan yardım ister Epimetheus.

İnsanın geri dönüşünü, hükmetmesini sağlayan bir şey yapmalıdır ama ne?

Düşünür taşınır, babası Zeus’un ateşini çalıp, insanlara vermekten daha iyi bir yol olmadığına karar verir. Ve böylece insan, pişmiş yemekler yemeye, silahlar yapmaya, ısınmaya başlar.

İyi de Zeus boş durmaz doğal olarak…

Sen misin ateşimi çalan” diyerek öfkeden deliye döner, oğlunu cezalandırmak ister.

***

Tanrılar tanrısı Zeus, düşünür taşınır; güzeller güzeli bir kadını Epimetheus’a sunmaya ve onunla evlendirmeye karar verir.

Adını “tanrıların armağanı” anlamına gelen “Pandora” koyar.

Saf Epimetheus, kadınla evlenmeyi kabul eder fakat kardeşi Prometheus onu uyarır.

Bu, Zeus’un bir oyunu, Pandora’dan vazgeçmen gerek...”

Fakat bir türlü ikna edemez Epimetheus’u, uyarıları işe yaramaz.

Tanrı Zeus, planının tıkır tıkır işlediğini görünce ikinci aşamaya geçer, çeyiz sandığı olarak bir kutu gönderir Pandora’ya…

Pandora, kutuyu asla açmaması konusunda defalarca uyarılsa da merakına yenik düşer ve kutuyu açmaya karar verir.

Usulca kapağını araladığı anda…

Tüm kötülükler, hastalıklar, kıtlıklar, ölümler serbest kalır.

Nefret, kıskançlık, bencillik, açgözlülük…

Kısa bir süre içinde olup bitenlere tanık olan ve çok üzülen Pandora, kapağı kapatır.

Kutunun içinde yalnızca “umut” kalmıştır.

***

Son dönemde dünyada yaşananlar bize gösterdi ki Pandora’nın kutusu bilmem kaçıncı kez açıldı. Onca kötülük ve ölümün etrafa yeniden saçıldığı da bir gerçek.

Bu kirlenmiş dünyada temiz kalabilmek öyle sanıldığı kadar kolay değil.

Uygarlıkların geçiş coğrafyasında, insanın anavatanı sayılan Anadolu’da bizleri rahat bırakacaklarını mı sanıyorsunuz?

Saf ve temiz kardeşlerin yanlışlarını, zeki ve kurnaz kardeşler telafi ettiği sürece yolumuza devam edebileceğiz.

Endişeler ve uyarılar da bir yere kadar işe yarıyor.

Hediyeler ve oyalayıcı sözlerle umarım sadece zaman kaybediyoruz.

Şu gök kubbe altında hiçbir şey boşuna yazılmadı, söylenmedi.

Tarihin tozlu sayfalarında herkese yer var.

Umut” bizim buralarda ekmek, su gibi…

Fakat Nietzsche’nin dediklerini de yabana atmamak gerek…

Umut en büyük kötülüktür. Çünkü işkenceyi uzatır.