Yaşanmış mıdır bilinmez ama medyanın hal-i pür melalini anlatmak için kullanılan meşhur bir gönderme vardır. Amerika’ya giden Papaya havalimanında gazeteciler; “genelevde çalışan kadınların durumu hakkında ne düşünüyorsunuz” diye sorunca o da “burada genelev var mı?” diye sormuş. Ertesi gün gazetelerdeki sürmanşet “Papa, uçaktan iner inmez sordu: Amerika’da genelev var mı?”

Medyanın manipülatif ya da provokatif bir araca da dönüşebileceğini resmetmek için kullanılmış bu ironinin daha ağırını bugün sosyal medya için kullansak az kalır. Bir de buna yapay zekâ illeti! eklenince neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt etmek, işin içinden çıkmak hiç de kolay olmuyor. Esasında; işin basit ve temel bir yöntemi var inananlar için. Bu konuda Kelamullah bize yol gösteriyor; Hucurat Suresi “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.”

Gördüğümüz ve okuduğumuz her şeyi doğru olarak kabul edince gerçeğin hükmü gölgeleniyor. Yalanın, çarpıtmanın dört nala gittiğini, hakikatin ise adım adım yürüdüğünün en güzel örneklerini sosyal medyada görebilmekteyiz. Yalan bir haberin aldığı etkileşim ile aynı haberin gerçeğinin aldığı etkileşim arasındaki uçurum, durumu ortaya net bir şekilde koymaktadır.

Sosyal medya ve kitle iletişim araçları ile servis edilen görsel, haber, içerikler editoryal bir filtreden geçtiğinden; nasıl görülmesi isteniyorsa ya da nasıl anlaşılması isteniyorsa o şekilde pazarlanabiliyor. Tiraj, reyting, beğeni, paylaşım, etkileşim adına her ne derseniz deyin herkes tezgahının başında ya ekmeğinin ya da siyasetinin derdinde. Hak, hakkaniyet, aklıselim, vicdan öncelik olmaktan çıkmış.

Olgularla oynayıp algıları değiştirmeye çalışan bu düzenbazlar; son kullanma tarihi geçmiş ürünleri satanlar, kıymaya sakatat katanlar, devletin arazisini çevirenler, kamunun malını hortumlayanlardan çok farklı değiller.

Durumdan vazife çıkarmaya çalışan, fırsatı kaçırmak istemeyen bu zevat Papa’nın ziyareti vesilesiyle yine gündem belirlemeye çalıştılar.

Bir önceki Papa Franciscus konsilin 1700. yılında İznik’e gelmeyi planlamıştı fakat ömrü yetmediğinden bir sonraki Papa 14.Leo bu görevi üstlendi.

İznik Hristiyanlar için neden önemli; Hz. İsa’nın göğe yükselmesinden sonra Hristiyanlar arasında türlü inanç farklılıkları zuhur etmiştir. Başını İskenderiyeli rahip Arius’un çektiği farklı Allah, Hz. İsa yorumları ortaya çıkınca Roma İmparatoru 1. Konstantin’in çağrısıyla Hristiyan aleminin temsilcileri uzlaşı, birlik sağlamak ve inancının temellerini şekillendirmek için 325 yılında İznik’te bir araya geldiler. Arius’a göre Hz.İsa’nın tanrı değil yaratılmış bir varlık olduğu iddiası bu konsil ile reddedilmiş. Baba, Oğul, Kutsal Ruh teslisi Hristiyan inancının amentüsünü teşkil etmiştir. 1. İznik Konsili bir nevi tevhid inancının reddi, teslis inancının tescili olmuştur.

O tarihte toplantının yapıldığı bazilika zamanla İznik gölünün suları altında kaldı. İnanç turizmine katmak için bizim üstün! gayretlerimizle tekrardan gün yüzüne çıktı.

Papa 14.Leo’nun ziyaretlerinin öncesi ve sonrasında bir dizi eleştiriler, tartışmalar yoğun bir şekilde yaşandı. O kadar ileri gidildi ki Hicret sonrası Medine’ye varan iki cihan güneşi peygamberimiz için söylenmiş Tale’al Bedru ilahisinin Külliye’de Papa’ya atfen söylendiğini iddia eden ahmaklar dahi çıktı.

Atatürk döneminde, Osmanlı döneminde bile Papa hiç gelmedi ya da gelmesine izin verilmedi. Erdoğan döneminde üç Papa geldi. “Niye geldi, ne istedi, ne aldı, ne verildi? “soruları ekseninde tehlikeye dikkat çekildi.

Mütedeyyin Müslümanlar “din” ekseninde, ulusalcı-laik-milliyetçi kesim “bağımsızlık” ekseninde endişelerini dile getirdiler. Her iki kesimin de haklı gerekçeleri ve çekinceleri olduğunu öncelikle belirtmek isterim.

Papa taşıdığı kimlikler itibariyle hem devlet başkanı hem de dini bir liderdir. Dolayısıyla gezinin teo-politik bir yönünün olduğu, diplomasi gereği de Başkan düzeyinde karşılanması ve ağırlanması da son derece normaldir ve olması gerekendir.

Özellikle dini hassasiyeti olanların önüne koyulan ve -sağolsun- medya tarafından gözümüzü sokulan Papa ziyareti adamın hem siyasi hem de dini kimlikleri çerçevesinde ele alınması gerektiği kanaatindeyim.

Farklı inançları bünyesinde barındıran, onların ibadetlerine imkân sağlayan bir medeniyetin temsilcilerinin taşıması gereken gurur ve özgüven ile ziyarete bakmalıyız.

Ayinler, dini ziyaretler ve törenler yapılamaz mıydı? Kusura bakmayın da kimse Papa’dan Ulucami de Cuma namazını kılmasını ya da hutbe irat etmesini beklemiyordu herhalde!

Ama şunları bekleriz; bizim gösterdiğimiz ilgi ve misafirperverliğin asgari mütekabiliyetini, özellikle Batı Trakya’da seçilmiş müftülerin tanınması, camilerin açılarak ibadet özgürlüğünün sağlanmasını ve de başta Gazze olmak üzere dünyanın dört bir yanında sırf Müslüman oldukları için kan, gözyaşı ve zulme reva görülen mazlumlara imdat olması için Hristiyanlık alemi adına samimi bir kaç laf söylenmesini...