Resimdeki Gözyaşları

O’nu o kadar çok sevmişti ki subaylarıyla yaptığı toplantıların birinde özlemine dayanamayıp cebinden çıkardığı resmine bakmaktan kendini geri alamamıştı.

Abone Ol

Hayalleri vardı, aşkı vardı bir de O vardı. Hayatı boyuncu hep bu üçü arasında kaldı. Son nefesini, esaret altındaki Türk İslam milletlerini bir bayrak altında toplama mücadelesinde verdi.

Hiç görmeden nişanlandığı, sevdiği ve evlendiği Naciye Sultan, son dört padişahın babası olan Birinci Abdülmecid’in torunuydu. Dört amcası da padişahlık yapmıştı. Amcası İkinci Abdülhamit’in oğlu ile nişanlanmış ama bu çok kısa sürmüştü. Enver Paşa bu durumu sonradan öğrendiğinde Naciye Sultan’a yazdığı bir mektubunda “eski nişanlısını sevip sevmediğini, unutup unutmadığını soruyor ve icap ederse kendi yoluna gideceğini” ima ediyordu.

Saraya damat olmak kolay değildi fakat o dönemlerde başarılı subayların saraydaki genç kızlara talip olması sık rastlanılan bir durumdu. Enver Paşa saraydan evlilik yapmak için daha öncesinde iki kez girişimde bulunmuş ama annesi müspet bir cevap alamamıştı.

Subay olduğu dönemde Mustafa Kemal Atatürk’ün de Sultan Vahdettin’in küçük kızı Sabiha Sultan’a aracılarla evlilik teklifinde bulunduğu bilinmektedir.

Enver Paşa’nın Edirne’nin düşmandan geri alınmasında gösterdiği başarı ve ittihatçılar arasındaki yıldızının günden güne parlaması evlilik sürecini kolaylaştırdı.

Buhranlı günlerden geçen Saray, ittihatçılarla iyi bir diyalog kurmak için kerhen de olsa bu evliliğe izin verdi.

Enver Paşa ile Naciye Sultan birbirlerini görmeden nişanlanmış olmalarına rağmen mektuplaşmaları, aşklarını kıvılcımdan kor ateşlere dönüştürmüştü. Bir küs bir barışık, ama tamamıyla özlem dolu üç yıl birbirlerini hiç görmeden nişanlı kaldılar.

Hasretini bir nebze dindirsin diye Naciye Sultan saçlarından bir tutam keserek mektubunun arasında Enver Paşa’ya göndermiş fakat resmini uzun süre göndermemişti. Naciye Sultan’ın gönderdiği bu saçların yeni yeri Enver Paşa’nın sürekli kolunda taşıdığı içinde ayeti kerimeler olan küçük gümüş bir tabakaydı artık.

Naciye Sultan’ın ısrarlara daha fazla dayanamayıp bir süre sonra gönderdiği fotoğrafını ise diyardan diyara, cepheden cepheye hep kalbinin üzerindeki göğüs cebinde taşıdı. Her özlediğinde baktığı o resmin yanına daha sonraki yıllarda çocuklarının resmini de koydu.

Enver Paşa mahpus yıllarında Rusların eline geçmesin diye gözlerinden düşen birkaç damla yaş eşliğinde kalbinin üzerinde taşıdığı o fotoğrafları yakmak zorunda kalmıştı. O resimlere baktığı an zamanın belki de durduğu son andı. Bir daha da bakamadı. Almanya’da dünyaya gelen oğlu Ali’yi ise dünya gözü ile hiç görememişti bile sadece doğduğunu öğrenmişti o kadar.

1881 yılında İstanbul Divanyolu’nda başlayıp doğduğu yerden binlerce kilometre uzaklıkta bir Turan yurdunda 1922’nin bir kurban bayramı sabahında Bolşevik Ruslarla göğüs göğüse savaşırken ruhundaki şehadet mertebesine ulaşarak son nefesini verdi.

Zaferler, mağlubiyetler, ihtiraslar, tutkular, mahpusluklar, acıyla, hüzünle, özlemle dolu Türklerin hürriyet tutkusunu bugünlere miras bırakmış yılmaz bir savaşçıydı O.

Rusya’da mahpus günlerinde çizdiği resimleri satarak kazandığı parayı zor günlerden geçen eşine ve ailesine gönderen bir adamdı O.

Anadolu’dan çok uzaklardaydı ama aklı, fikri hep buralarda oldu. Mustafa Kemal’e yazdığı bir mektupta kendisini bir tehdit olarak görmemesini, bilakis başarısı için dua ettiğini belirterek “Ben yalnız bir ideali takip edeceğim o da İslam’ı ezen Avrupa canavarları ile pençeleşmek için Müslümanları harekete geçirmek.”

Karşılaştığı tüm engellere rağmen idealleri uğruna Rusya’ya gitmek için her yolu denedi. Bindiği küçük teknenin fırtınadan geri dönmek zorunda kalması, sığınmak için gittikleri yerde hapsedilmesi, tekrardan Rusya’ya gitmek için birinde uçağın arızalanması diğerinde uçak kazası geçirmesi O’nu hayalinden hiç vazgeçiremedi.

İdealleri uğruna hayatını ortaya koyan Enver Paşa, Kafkasya ve Orta Asya Türklüğünün istiklali için mücadele etmiş tarihimizin mümtaz şahsiyetlerinden biridir. Bu nedenledir ki o coğrafyada yaşayanlar vefa ve minnet ifadesi olarak çocuklarına Enver ismini vermişlerdir.

Hal böyleyken vatan, bayrak, din sevdalısı Enver Paşa’ya öz yurdunda hain suçlaması da yapılmıştır.

Sarıkamış faciası ve Saraya karşı kalkışmaları kimi kesimlerce hain olarak yaftalanmasına neden olsa da arka plandaki esas gizli neden Ermeniler için çıkarılan Tehcir Kanunu diye bildiğimiz 1915 tarihli Sevk ve İskan Kanunun fikir babası olmasıdır.

Meselenin esasında yerli tarih yazma ve okuma eksikliğinden kaynaklandığının bir başka gerçeğidir Enver Paşa.

Evet yanlış yaptı, acele etti ama vatanına hiç ihanet etmedi.

Ermeni çetelerinin ölüm listesindeki Talat Bey Berlin’de, Cemal Paşa Tiflis’te doğrudan Ermeni kurşunlarıyla şehit olmuş. Enver Paşa da bir Ermeni komutasındaki Rus birlikleri tarafından şehit edilmiştir.

Şehadete gittikleri bu yolda kahraman olmalarına, onlara doğrultulmuş namlunun tetiğinde doğrudan ve dolaylı olarak Ermenilerin parmağı olması fazlasıyla yeterdir.

Gerisi benim için lafügüzaftır.

Enver Paşa İstanbul’da bir ateş gibi doğup, Türkistan’da bir güneş gibi batan vatansever yiğit bir adamdı. Naciye Sultan’ının, çocuklarının ve vatanının özlemiyle hayalinin peşinde koşan, vuslatları az özlemleri çok olan bir Enver Paşa geçti bu dünyadan. Mekânı cennet ruhu şad olsun.

Yeni yılın; sevdiklerinizle birlikte sağlıklı, huzurlu ve mutlu günlerle dolu olması dileğiyle...