Hayatımızın vazgeçilmezlerinden biri haline geldi sosyal medya.
Ben kullanmıyorum diyene çok az rastlarsınız.
Aslında en doğrusunu en güzelini de onlar yapıyor.
Ama işte farklı nedenlerden kaynaklı bir çoğumuzun yeni alışkanlığı oldu sosyal medya.
Sosyal medya platformu haberleşme aracı olarak kullanıldığında eyvallah hepimizin işine yarıyor.
Bir çok şeyden haberdar oluyoruz.
Acıları ve mutlulukları paylaşıyoruz.
Güzel dileklerle birlikte dayanışma içinde oluyoruz.
Yeter ki amacına uygun kullanılsın.
Ama olmuyor işte.
Hayattan kopmuş, kendini sevmeyen, yaşama küs, öfke nöbetleri ile büyüyenler devreye girince sosyal medyanın tadı kaçıyor.
Pisliklerini bu platform üzerinden yaymaya çalışıyorlar.
Ona buna laf sokarak klavye kabadayılığı yapıyorlar.
Gerçek hayatta tavuktan bile korkanlar buralarda aslan kesiliyor.
Ne yaparsın onların da hayatı böyle işte.
Korona virüsle mücadele ettiğimiz şu günlerde sosyal medyanın da bir virüs olduğunu unutmamak gerek.
Mutasyona da zor uğruyor üstelik..
Bu hayatta en nefrette ettiğim şey gücüne yettiğine horozlanıp yetmediğine ise köpekleşenlerdir.
Kendi çıkarları ve menfaatlerine sosyal medyayı bile alet ederek sanal kahramanlık yapanların gerçek yüzlerini bilenler çok iyi biliyor.
Hayat onlar için çok bir şey ifade etmiyor.
Günü kurtarmak için ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyorlar.
At iki mesaj otur aşağı.
Ölenin arkasından iki güzel süslü püslü söz yaz timsah gözyaşı  dök olsun-bitsin..
Yaşarken yüzüne bir kez olsun “seni seviyorum sen güzel insansın” demediklerimizin arkasından sosyal medya üzerinden ağıtlar yakıyor şiirler yazıyoruz.
Ne kadar zavallı bir durum anlatamam.
İnsanoğlu bu kadar nasıl sahtekar -riyakar olabiliyor ve bunu nasıl becerebiliyor aklım almıyor.
Nasıl yozlaştık böyle.
Hangi ara bu kadar sevgi-saygı-dürüstlük ve doğruluktan koptuk.
Ya şurada üç-günlük dünya..
Bakın her gün acı haberlerle sarsılıyoruz.
Ölüm var ölüm..
Ne bu öfke nedir bu hasetlik-fesatlık-fitnelik..
Kime kalmış bu dünya..
İnsan gibi yaşayalım insan gibi ölelim ne olur ki yani…