Türkiye’de her şeyin hesabı vatandaşa kesiliyor.

Elektriğe zam, doğalgaza zam, ekmeğe zam, benzine zam…
Ama bir kalem var ki kimse dokunmuyor

Makam araçları

Rakamı duyan inanamıyor.
Evet maalesef Türkiye’de 130 bin makam aracı var.
Evet, yanlış duymadınız

130 bin.
Japonya’da 10 bin,

Almanya’da 9 bin,

Fransa’da 8 bin…
Bizde 130 bin.
Oysa o ülkeler, dünyanın sanayi devi.

Otomotivin anavatanı.
Ama bizde öyle bir “itibar tutkusu” var ki, her makama bir araç, her daireye bir şoför, her müdüre bir yakıt kartı düşüyor.

Sadece bu araçların bir defalık yakıt dolumu bile 489 milyon 450 bin lira.
Bir defada
Yani bir depoluk benzin, neredeyse bir şehrin yıllık bütçesi kadar.

Bu parayla neler yapılmaz ki…
Binlerce öğrenciye burs, yüzlerce okul, yüzlerce sosyal konut yapılır.
Ama biz ne yapıyoruz?
Makamlara son model araçlar alıyoruz, önlerine eskort diziyoruz, arkalarına koruma ekliyoruz.
Devletin arabasıyla devletin yakıtını harcarken, “itibardan tasarruf olmaz” deniliyor.

Peki soralım;
İtibar, gösterişte midir?
İtibar, milletin yoksulluğuna sırt dönmek midir?
İtibar, depolar dolarken mutfakların boşalması mıdır?

Emekli, pazarda artık sebze seçiyor.
İşçi, maaşının yarısını kiraya veriyor.
Memur, çocuğuna süt almayı hesaplıyor.
Ama bazıları makam koltuklarında “lüks” içinde yaşıyor.
Bir tarafta açlık sınırının altında geçinen milyonlar, diğer tarafta devletin kasasından alınan araçlarla gezen yüzbinlerce “makam sahibi.”

Devlet, milletin malıdır.
Devletin arabası, milletin arabasıdır.
Ama bugün öyle bir tablo var ki, vatandaş dolmuşa binerken devletin yöneticileri Mercedes, Audi, BMW kuyruklarıyla geziyor.
Hizmet aracı adı altında da ayrıca yüzlerce özel araç kiralanıyor.
Devletin aracıyla eve gidiliyor, çocuğunu okula bırakıyor, hafta sonu geziye çıkıyor.

Hatta 400 kilometre uzata kaz eti yemeye gidiliyor, bir de dönüşü var.
Sonra dönüp “tasarruf yılı” ilan ediyoruz.

Tasarruf, hep vatandaşa.
Devletin kendi israfına sıra geldi mi, derin bir sessizlik…

Bu ülke 130 bin makam aracını değil, 130 bin üretim aracını konuşmalıydı.
Bu ülke 489 milyon liralık benzin masrafını değil, 489 milyon liralık AR-GE yatırımlarını tartışmalıydı.
Ama biz hâlâ gösterişin peşindeyiz.
Hâlâ “araba büyük olsun, cam filmi siyah olsun” mantığındayız.

Bir ülkenin büyüklüğü makam arabasıyla değil, yönetenlerin mütevazılığıyla ölçülür.
Bir devletin itibarı, makam araçlarıyla değil, halkının refahıyla kazanılır.

Evet, “itibardan tasarruf olmaz” diyorlar…
Ama unutmayın:
İtibarı tüketen şey israfın ta kendisidir.
İtibar, halkın gözündeki güvenle yaşar,
Makam arabasının jantında değil.