Ayrışmaz arkadaşım, ayrışmaz… Sürmene-Kutlular Katı Atık Tesisi kuruluşundan önce tüm Trabzon’da bu konuda bir anket yapılmış ve konu apaçık ortaya çıkmıştı: Karadeniz çöpünün yüzde 70-80 oranı sulu çöp. Ayrıştırma yapılmadan da Katı Atık sahasının kapasitesi daralıyor. Ne yapmak lazım? Elbette halkı bu konuda eğitmek lazım.

Asım Aykan’nın belediye döeminde kentin muhtelif yerlerine ayrıştırma konteynerleri koyuldu, pilot bölge seçilen benim mahallem İskenderpaşa’da kapı kapı dolaşıp broşür dağıttık, halkı bilinçlendirdik hatta çöp torbası dağıttık. Halkımıza “bakın bu çöp torbasının birine sulu çöpünüzü, diğerine plastik ve cam atıklarınızı” koyacaksınız diye tembih ettik, “çöp konternerleri mahallede uygun yerlerde” diye yol gösterdik.

Bende o dönem İskenderpaşa Mahallesi muhtarıyım, ne oldu biliyor musunuz?

Halkın yüzde 50’i lise mezunu olan mahalle de fiyasko oldu! Ayşe teyze mutfağında iki-üç çöp torbası saklamak istemedi, Fatma teyze çöp torbalarının devamını bekledi zannetti ki her gün çöp torbası verecek muhtar, Ali amca sabah çıkarken eline tutuşturulan çöp torbasını varile atarken asla üzerinde ne yazıldığına bakmadı…

Demek ki neymiş? Eğitim okulda başlarmış.

Gidin bakın o bizi kıskanan Almanya’da her AVM girişinde her market girişinde plastik ve cam şişeler için geri dönüşüm makinaları var. Kaç tane atıyorsan sana bir maddi makbuz veriyor, o makbuz bedeli kadar alışverişte indirim sağlanıyor.

Eğitim, eğitim, eğitim…

ÇÖP İŞİNDE KİMDEN KAZIK YİYORUZ?

Bence bu konu da çok net, en büyük kazık Reis’den…

23 senedir işbaşında, bunun 17 senesinde Rize’nin çöpü Trabzon’da!

Çevre Bakanlığının Sürmene-Kutlular Bölgesindeki Katı Atık Tesisinin projesinde Rize yoktu. Sadece Trabzon için örnek bir proje yürüttüler uzmanlar. 3-4 uygun alan tespit edilmişti, en uygunu Sürmene-Kutlular bölgesindeki daha önceden Bakır İşletmelerine ait bir maden sahası oldu. Alan Çevre Bakanlığının öncülüğünde Trabzon’un çöpü ile doldurulup 10 yıl sonra alandaki lotlar kapatılıp tekrar doğaya dönüştürülecekti. 10 sene ömrü vardı alanın. 10 yıl sonraki alan kentin batı tarafında olacaktı. Yani Vakfıkebir, Beşikdüzü tarafında bir alan belirlenecekti.

2002’de Reis ve partisi AKP işbaşına gelip 2007’de de proje başlama aşamasına geldiğinde birden projeye Rize sokuldu! Hayırdır, dedik. O dönem biz Volkan Bey ile Trabzon Belediyesinde görevdeyiz. “İlk 10 sene sonra tesis ömrünü dolduracak, ikinci 10 sene yeni alan Rize’de olacak” dediler. Biz de kabul ettik, ilk 10 sene Trabzon ikinci 10 sene Rize. Sürmene-Kutlular Katı Atık tesisi düzenli depolama değil işbilmez yöneticiler (çoğu Diyanetten yatay geçişli) sayesinde vahşi depolamaya döndü. 2017’de dolmuş ve üzeri kapatılacak alan 2014-2015 de zaten dolmuştu. Ama 2017 sonrasında da vahşi depolamaya devam ettier. 2020 senesinde birden “yeni depolama alanı” olarak Araklı seçildi! Bir Allah’ın kulundan ses çıkmadı, bu satırların yazarı haricinde.

Niye tekrar Trabzon arkadaş, dedik. Cevap veren oldu mu? Hayır.

Reis ve avanesi Trabzon’a kazık atmaya devam etti, bitti mi? Hayır, devam ediyor.

Siz yine seçim geldiğinde boca edin oyları, müstehaktır size…

TRABKAB MI YOKSA TRABRİKAB MI?

2007 de Trabzon ve ilçeleri katı atık konusunda kararlı adımlarla modern bir katı atık tesisine kavuşurken araya Rize sokuldu ve TRABKAB diye düşünülen işletici kurum, TRABRİKAB’a dönüştü.

2009 senesine kadar ben belediye adına toplantılara katılıyordum.

Kurum üye belediyelerinin halkından topladığı “çöp vergileri” kapsamında belirli aylık ödenekleri ile hayatını idame ettiriyordu. Hatta tesise gelirken ara istasyonlarda (güya) ayrıştırma yapılıyor bu da bir maddi külfetti.

2009 yılına kadar tek ödenek yapmayan belediye Rize idi. Vali başkanlığında toplanan yönetim kurullarında, genel kurullarda hep bu konu olurdu. Trabzon’a çöpünü dök ama o döktüğün çöplerin için kuruluşa gram aidat ödeme! Bu nasıl iş, derdim o zaman ki belediye başkanı külhanbey Halil’e. Cevap çok netti: “Gidin Reis’den alın, sıkıyorsa…”

Şimdi soruyorum TRABRİKAB yönetimine, RİZE Belediyesi katkı payını ödüyor mu?

Cevap gelirse aynen yayımlayacağım merak etmesinler…

DÜZENLİ’DEN VAHŞİ’YE YATAY GEÇİŞ…

Bizim hemşerimiz Fatih Akın, “Cennetteki Çöplük” diye bir belgesel çekmişti.

2012 yılı, bizi de çağırdı.

Kalktık gittik, Sibel Hanımla birlikte. Sibel Suiçmez o dönem itiraz eden halkın avukatı. Halk adına pek çok dava açmış Trabzon mahkemelerinde. Yönetmen Fatih Akın belgesel için onunla da irtibat kurmuş, bilgi almış. Onu belgeselin özel gösterimine çağırırken, bende gittim. Önce tesise çıktık. Vahşi depolamayı gözlerimizle gördük. Canım tesis resmen Ümrani Çöplüğüne dönmüş, patlamamsı mucize. Tesis yanında bulunan bir vatandaşın evine misafir olduk, tepemizde çöpten beslenen yeni bir kuş ırkı dönüp duruyor. Martılar nerede ise devekuşu’na dönmüş. Pis bir koku var doğada, kimse pencerelerini açamıyor. Sızıntı olduğundan tesis devamındaki derenin rengi kapkara, balık falan hak getire.

Lotlardaki atık sızıntılarını misafir olduğumuz vatandaşın tarlasının yanındaki atık deposunda biriktiriyorlar. “Yan duvarları üçkağıtçı müteahhite yaptırdılar, dayanmadı patladı depo. Bütün zehirli atık dereye ve doğal olarak Sürmene’deki deniz kenarına ve denize ulaştı”, diyor canı yanan vaandaş

Diyanetten yatay geçiş yaptırdıkları personele dert anlatamıyorlarmış.

Fatih Akın belgeselinde bunlara da yer vermiş, gittik tesis dönüşü Sürmene içinde “Cennetteki Çöplük” özel gösterimini seyrettik. Fatih’in o belgeseli daha sonra National Geographic Channel’de gösterim yaptı. Tüm dünyaya rezil olduk.

Akıllandık mı, hayır elbette.

Araklı’yı da yakın bir zamanda çeker bir belgeselci merak etmeyin…

KAYIP KAÇAKTA SUÇUMUZ NE?

Geçenlerde bir paylaşım gördüm, sosyal medyada. “Elektrik özelleştiği halde neden hala kayıp kaçak alınıyor” diye soruyor ve altına da şirketlere seslenerek “Malını çaldırmasın” arkadaş diyor “Banka soyulsa zararını biz mi karşılacağız?”…

Haklı mı diye dağıtım şirketlerinin açıklamalarına baktım, önüme 2016 yılı ilk 5 sıra düştü.

%73,3 ile Dicle Dağıtım Bölgesi başı çekiyor. (Diyarbakır, Şanlıurfa, Batman, Mardin, Siirt, Şırnak). İkinci sırada %59,7 ile Vangölü Dağıtım Bölgesi var. (Van, Bitls, Muş, Hakkari). Üçüncü %25,8 ile Aras Dağıtım Bölgesi (Erzurum, Ağrı, Ardahan, Bayburt, Erzincan, Kars, Iğdır), dördüncü sırada %12,5 ile Toroslar Dağıtım Bölgesi (Adana, Osmaniye, Gaziantep, Mersin, Kilis, Hatay), beşinci sırada da %10,4 ile Fırat Dağıtım Bölgesi (Elazığ, Malatya, Bingöl, Tunceli) çıkmış…

En az kayıp kaçak olan dağıtım bölgesi %5,3 ile Aydın, Denizli ve Muğla…

Üstteki tablodan anlaşılıyor ki, ülkenin bir yeri yani doğusu beleş elektrik kullanıyor diğerleri de onu ödüyor!

Geçen sene bir güneydoğu turuna gitmiştim, yeminle dışarda ufo çalıştıranı gördüm. Her odaya birer klima takılmış konutlar gördü bu gözler.

Nasıl bir düzen bu arkadaş? Kayıp kaçağın parasını hem milletten çıkarıyorsun hem de ne yapalım ötekiler çalıyor, bulamıyoruz mu diyorsunuz?

Sizin yaptığınız işin, taaa…

MÜFETTİŞE MÜFETTİŞ GELİR Mİ?

Devir bu devir olursa gelir…

AKP Trabzon Ortahisa Belediye Meclis Başkanvekili ısrarla müfettişe müfettiş istiyor.

Gülmeyin, durum böyle çünkü.

Ortahisa Belediyesinde işçi alımları ile ilgili 3 ayrı denetim raporu varmış, gelin bakanlıktan ayrı bir müfettiş isteyelim diyor.

Komedi bunlar komedi, sarmışlar işçi alımına.

2004-2009 arasında İçişleri’nden Trabzon Belediyesine bir müfettiş göndermişlerdi. Her ay gelen ve hesapları didik didik edenlerden biri. Benim odamın karşısındaki odaya yerleşti, kendine bir sekreter atadık. Altına belediyenin hizmet araçlarından birini tahsis ettik. Koridordaki WC’nin anahtarını istedi, verdik. Tüm personel soruyor “Gürsel Başkan, biz nereye hacet bırakacağız?”…

Birimlerden hesap kitap işlerini istedi, gönderdik. Ne zaman gitti de bilmiyoruz. İşini bitirmiş gitmiş. Aradan bir müddet sonra, sanırım 2009 ilk ayları idi Trabzon Valiliğinden çağrıldık. Gittim ifade verdim. Sordukları tüm sorular bir önce gelen müfettiş ile ilgili idi. Yani müfettişe müfettiş göndermişler, sanırım “niye Volkan Bey belediyesi ile olumlu rapor verdin” demişler…

Gülmeyin, durumumuz hala böyle.

Alışmışlar olumlu rapor veren müfettişe müfettiş göndermeye.

AKP meclis üyesi de geleneği devam ettiriyor…

CİLLOP GİBİ BİR KARDEŞİMİZ DAHA OLDU!

Trabzon Büyükşehir Başkanımız Kazakistan’a gitmiş ve Aktau diye bir kenti “kardeş şehir” ilan etmiş. Hayırlara vesile olsun.

Atay Bey zamanında Soçi (Rusya) ve Rizhao (Çin) ile, Asım Bey zamnında Zigetvar (Macaristan), Batum (Gürcistan), Reşt (İran) ve Zencan (İran), Volkan Bey zamanında Travnik (Bosna Hersek), devamında gelen AKP belediyeleri de Gabes (Tunus), Dormund (Almanya), Bişkek (Kırgızistan), KahramanMaraş (Türkiye), Elbistan (Türkiye), Buhara (Özbekistan) ve Şemdinli (Türkiye) gibi kentler kardeş şehir olarak ilan edilmiş.

15.ci kardeş şehirimiz Aktau (Kazakistan) oldu.

Bence ne idüğü belirsiz bir uygulamadır “kardeş şehir”. Maçka’da oturan Ali dayının Çin’in Rizhao şehrine, Şalpazarı’ndaki Hatice teyzenin Tunus’un Gabes şehrine gidipte kültür ya da sunta alışverişinde bulunabilme ihtimali sıfırdır.

Kardeş şehirler ne yapar? Birbirlerinden forklorcü alırlar, sokak isimleri falan verirler insan girmeyen sokaklarına, olurda takımları futbolda birbirlerine düşerse yanyana maç seyrederler, evlilik asla caiz değildir “siz kardeşsiniz”…

Bağdat bombalanırken kardeş şehri kimdi acaba?

KARDEŞ ŞEHİR STATÜSÜ…

ABD menşieli bir olgu aslında. Uluslararası terminolojiye “Sister/twincity” diye 1050’lerde girmiş. ABD şehirleri ile dünyanın geri kalan ülkelerindeki kentler arasında barış ve karşılıklı anlayışın geliştirilmesi amacıyla ortaya çıkmış.

Belediyeler arasında işbirliği anlayışının geliştirilmesi, bilgi ve deneyim paylaşımının, karşılıklı teknik yardımlaşmanın artması, kimi zaman bölgesel ya da kentsel gelişimin sağlanması, kimi zaman da barışı egemen kılmak amacıyla her iki şehir halkı arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi açısından işbirlikleri önemlidir. Özetle kardeş şehir, coğrafi olarak uzak yerleşim alanlarının, dostluk, kültürel ve ticari alışveriş amacıyla oluşturdukları birlikteliktir.

Üstte yazdığım temalar doğrultusunda bunları hakkıyla yapan belediyeler elbette vardır ama maalesef karşılıklı eğitim, ticaret, kültür anlamında fayda sağlamak yerine, “gezelim görelim” mantığıyla bu işi yürütmeye çalışan belediyelerde çoktur.

Beleş yurtdışı tatili yapma aracı değil, bir tür belediye erasmus’u anlayacağınız bu.

Anlatabildim mi?