Söz konusu Trabzon olunca, etkili ve yetkililerinin tarih adına dillerinden düşürmedikleri “Kadim Şehir” ile “Dağ ve Yayla Turizmi” söylemi çok, eylemi az olanları yarım asırlık meslek yaşamında ama haber, ama köşe olarak yazıyorum, kamu da okuyup duruyor.

Ama ne bu 4 bin yıllık şehrin kadimliğini, ne de Dünya da küresel ısınmadan da en az etkilenen Doğu Karadeniz’in merkezinde oluşunu bilmiyor, gerektiği gibi değerlendiremiyoruz.

Son yıllarda sadece Ortadoğu ve Araplar ile yürüyen turizm hareketinden ben diyeyim “söz ediyoruz”, siz söyleyin “dem vuruyoruz.”

Bir zamanlar Batılı, sonrasında İran, ardından Rusya, Gürcistan ve Türk Cumhuriyetlerinden sözünü ettiğimiz, ama şimdi tarih olan turizm hareketinden…

Hareket dedi isek, genelde sadece yılın Mayıs ile Ekim ayları arasındaki turizm hareketidir sözüne ettiğimiz.

Bir başka deyişle Ekim-Mayıs arasında “kış uykusuna yatırılan” turizm hareketi…

*

Önceki gün iki ayrı mekanda icra edilen turizm ile ilgili haberlere denk gelince, gel de yazma bakayım.

Hele hele adeta “kış uykusu” diye nitelediğim zaman dilimini teyit eden haberin şu kısmını da okuyunca:

Trabzon Büyükşehir Belediyesi, kentin turizm geleceğini şekillendirecek 2025-2050 Turizm Master Planı çalışmalarına hız verdi.

10 yıldır kağıt üzerinde duran proje, Ahmet Metin Genç’in onayı ile hız kazandı. Belediye, projeyi çift aşamalı olarak başlattı ve 9 aşamadan oluşacak plan için yerel yönetimler ve STK’lar ile sıkı bir işbirliği içerisinde çalışacak.”

*

O ki, 9 aşamadan söz edildi, bizde 9 öneride bulunalım:

BİR:

4 bin yıl önce kurulduğunu söylediğiniz Trabzon’un, yönetildiği ilk yer olan Bahçeçik yokuşundaki şehrin tarihi merkezini restore edeceksiniz.

İKİ:

Şehrin göbeğindeki limanı yükleme-boşaltma yeri olmaktan çıkarıp, çevresiyle birlikte turizme hizmet verir hale getireceksiniz.

ÜÇ:

Gülcemal adını verdiğiniz sahil projesi başta olmak üzere, her mekanda, herkese ve her kesime, yiyecek ve içeceğinin türüne müdahil olmadan ille de turizme hizmet verecek mekânlara ruhsat vereceksiniz.

DÖRT:

Şehrin ana merkezini araç trafiğinden ve otoparklardan arındırmaya devam edeceksiniz.

BEŞ:

Gümüşhane sınırları içinde olsa da Santa’da ki kültürel yapıları restore edip, çevresiyle birlikte turizm merkezi haline sokacaksınız.

ALTI:

Dünyanın Trabzon’u tanıdığı marka olan Trabzonspor’u, merak edenlere her haliyle en iyi şekilde gösterecek mekân düzenlemelerini yapacaksınız.

YEDİ:

Kıyıda köşe de, Vazelon ve Kuştul manastırlarını Sümela ile üçgen yapacak şekilde tarihi eserleri en kısa zamanda inanç turizmin hizmetine sunacaksınız.

SEKİZ:

Yerli ve yabancı turisti yolunacak kaz olarak görmeyecek, görecek iseniz de en azından “Kaz gelecek yerden tavuğu esirgemeden” hizmette gurura yer vermeyeceksiniz.

DOKUZ:

Turizm sektöründe haksız rekabete fırsat tanımayacak, kap-kaççı ile gerçek yatırımcıyı aynı kefeye koymayacaksınız.

FINDIK İÇİN; “YOKUŞ YUKARI YUVARLANIR” YAZDIYSAK…

Önceki gün, “Fındık fiyatı ne olur?” başlığı attığımız yazıyı, Orhan Oltan’ın; “Fındık yokuş yukarı bile yuvarlanır” tespiti ile sonlandırmıştık.

Sonlandırdık sonlandırmasına da, şu sıralar sürekli fiyatı söz konusu olduğunda, artış hesabı yapıldığı için birileri değil, çokları bunu “Fiyat yükselecek” olarak saymışlar.

Oysa fındığın ticareti ve fiyat hareketlerini iyi bilen Sayın Oltan, bu ifadeyi, “Fındıkta ne olup biteceğini tahmin etmek kolay değildir” manasında kullanmıştır.

Ezcümle; fındıkta fiyat yükselebilir de! Ama düşebilir de!

Piyasada hareketlerine, yani arz-talebe bağlı…

Yani tam olarak tahmin edebilmek, fındığı anlayabilmek kolay değildir.

DÜNDEN BUGÜNE

TRİFONİDİS’İN FINDIK MANİFOSTOSU…

Bundan yaklaşık 6 yıl önce, 17 Kasım 2019’da Karadeniz Ekonomi’de yazdıklarımıza, dolayısıyla TRİFONİDİS’in “FINDIK MANİFESTOSU”na bakalım:

*

Fındık işi, hele hele ticareti hiç ama hiç kolay değildir. Kolay olmadığı kadar da vazgeçilemezdir.

Fındığa, ille de ticaretine bulaşanlar adeta kâr-zarar hesabı yapamayan, tedavisi mümkün olmayan hastalığa yakalanmış gibidirler.

Zaten bu hastalığa yakalanıp iflah olmayanlarla ilgili o kadar çok hikâye vardır ki!

Geçmişte fındık ticareti ile iştigal edenler arasında hatırı sayılır sayıda Rum kökenli tüccarlar vardı. Bunlardan Trifonidis'in sektörde "manifesto" olarak da nitelenen 12 maddelik tespitleri vardı.

Trifonidis, fındık ticaretinde irili ufaklı birçok, ancak bunlardan 2’sinde büyük çaplı iflas yaşamış bir tüccardır.

Fındık ticareti öylesine canını yakmıştır ki, Yunanistan'a göç etmeden önce 1964 yılında 12 maddelik bu manifestoyu kaleme almıştır.

İşte Trifonidis'in Fındık Ticareti Manifestosu:

1. Fındık dinsizdir.

2. Fındık imansızdır.

3. Fındık nikâhsızdır.

4. Fındık kitapsızdır.

5. Fındık namussuzdur.

6. ‘Fındık işini iyi bilirim de, yaparım da’ diyen delidir.

7. ‘Fındık işinin ilerisini görürüm de, yaparım’ diyen zırdelidir.

8. Fındığı elinde tutup satmayacak olursan, yanlış yapmış olursun.

9. Fındık paran kadar mal alırsan ve hesaplı gidersen zarar etmezsin.

10. Fındıktan korkmayan Allah’tan da korkmaz.

11. Fındık hakkında konuşurken başkalarını dinle fakat tatbik etme.

12. Fındığın alış ve satışında fazla ısrar edersen, evvela malına, sonra da canına mal olur.

KISSADAN HİSSE…

Bektaşi’nin biri, Karacaahmet Mezarlığı’nda mezar taşına yaslanmış, şarap içiyormuş.

Tam o sırada arkadaşı önünden geçmekte olmuş ve kendisine; “Ne yapıyorsun. Burada içki içilir mi?” diye çıkışmış.

Bektaşi, içkiyi kaybetme endişesi ile “Haklısın” bile diyememiş ama; “Gel anlat bakalım. Bu işler niye böyle oluyor?” diyerek yanına çağırmış.

Arkadaşı, “Git işine, hem içiyorsun, hem de mezarlıkta. Gelmem senin yanına.” demiş.

Gelirsin, gelmezsin söylemleri arasında arkadaşı kaçmak için; “Bırak beni. Bir sürü işim gücüm var” deyince, Bektaşi diklenmiş:

“Bana baksana”

-Baktım; Ne olmuş?

“Birde arkama bak; ne görüyorsun?”

-Mezarlar ve mezar taşları…

Kim var bu mezarlarda?”

-Ben ne bileyim? Ölen insanlar!

Bunlar, mezardakiler, senin yapmak istediğini gerçekleştirip de mi; işlerini güçlerini tamamladıktan sonra mı buraya geldiler zannediyorsun?