Bu aralar ister istemez siyasete sardık. Sevsek de sevmesek de siyaseti takip etmek zorunda kalıyoruz. O siyaset ki son zamanlarda genelden yerele etki eden bir düzlemde ilerlerken şu sıralar geneli de geçtik uluslararası bir siyasi hareketlilik gündemin zirvesinde.

Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulda beş dakikada anlattıkları doğrusu dünyada yaşananların kısa bir özetiydi. Esasen konuşması sadece bir hitap değil, manifesto gibiydi. En çok da Gazze’de yaşanan vahşet ve soykırıma temas etmesi siyasi gündemin zirvesinin göstergesiydi.

Tarihi konuşmayı tarihi sözlerle bitiren Recep Tayyip Erdoğan’ın yine “Dünya beşten büyüktür.” sözünü söylemesi ile adalet, eşitlik, barış ve insan haklarından söz etmesi yine en dikkat çekiciydi. Filistin’den Afrika’ya, Asya’dan Latin Amerika’ya kadar geniş bir coğrafyada küresel vicdanın temsilcisi gibi konuşması sizi bilmem ama beni çok gururlandırdı.

Recep Tayyip Erdoğan’ın iç siyasette başarısızlıklarını söylediğimiz gibi dünya siyasetinde artık Türkiye’yi başarılı bir konumda temsil ettiğini de çekinmeden söylememiz gerekiyor. Birleşmiş Milletler kürsüsünden verdiği mesajlar Türkiye’nin dünya siyaseti içerisindeki konumunu güçlendiriyor.

Özellikle genel kurul sonrası BM binasında Gazze konulu toplantıda ABD Başkanı Donald Trump ile Recep Tayyip Erdoğan’ın masanın başında oturup diğer ülkelerin başkanlarını karşılarına alan o fotoğraf dünya siyasetinde Türkiye’nin konumunun özeti gibi duruyordu.

ABD ile yapılan ticari anlaşmalar beraberinde çeşitli tartışmalar getirse de buradan Türkiye’nin esas kazanımlarını önümüzdeki aylarda hep beraber gözlemleyeceğiz. Tahminim odur ki yeni bakanlar kurulu listesi bile ona göre şekillenebilir. ABD Ankara Büyükelçisi Tomm Barrack bile Erdoğan’ın görüşmesini “Destansı!” ifadesiyle dile getirdi.

Bütün bunlar olurken aklım bir tarafta da Erdoğan’ın Rus lider Putin ile olan dostluklarındaydı. Diplomaside dostluklar baki kalmazken ülkelerin kazan-kazan politikası da düşünülünce hangi lider ya da hangi ülke bize daha samimi veya faydalı sorusunun cevabını da düşünmek gerekiyor çünkü ne zaman ABD ile yakınlaşsak diğer taraf ile aramıza nifak tohumları hemen ekiliyor.

S-400’den F-35’e, terörle mücadeleden ticaret hacmine kadar birçok başlığın görüşüldüğü ziyaret yalnızca bir diplomatik temas değil Türkiye’nin dünyaya verdiği yüksek sesli bir ikazdır. Ayrıca “Biz buradayız, varız ve biz hesap edilmeden hiçbir oyun kurulamaz.” mesajıdır. Bu mesaj sadece dünyada değil içeride de duyulmalı.

İçeride başta ekonomi, adalet, eğitim, sosyal ve toplumsal sorunlara kalıcı çözümler üreterek birliktelik sağladığımız gün, dışarıda yakaladığımız başarıların içeride de karşılığı olacaktır. İşte o zaman hiçbir güç karşımızda duramayacaktır. Benim ümidim var. O günleri de görürüz inşallah.

Sözlerime son verirken, vicdanı ve imkânı olanlar için her yazımda hatırlatıyorum. Deprem ve deprem bölgesindekileri ne olur unutmayın, her daim hatırlayın. Gazze’de soykırım var, görmezden gelmeyin, görmezden gelinmesine izin vermeyin. Çünkü unutmak, en büyük ihanettir. Sağlıcakla kalın.