yalan…
Türk Dil Kurumu’nda: Doğru olmayan, gerçeğe uymayan, kıtır olarak geçer.
Beş harf ve iki heceden oluşur.
Ama içerik bakımından o kadar geniş bir kavram ki inanın insanın aklı duruyor.
Düşünsenize sadece beş harften oluşan YALAN’ın insan hayatında ne gibi etkiler bırakıyor.
Kuyruklusu da var
Beyazı da, pembesi de.
Her türlüsü de çok tehlikeli.
İnsan yaşamı boyunca yüzlerce, binlerce insan tanır.
Ayrı ayrı yüzler, ayrı ayrı sözler.
Her bir sözün gerçekliğine inanmak, insanları güvenmek isteriz.
Oysa maalesef her zaman böyle olmuyor işte.
Bazen duyduğumuz sözler doğru olmaz, bazen bildiğimiz doğrular doğru değildir.
Çok sevdiğimiz;
Sonsuz güven duyduğumuz insanlar belki de bize çoğu zaman yalan söylemiştir.
Neden ama?
Bir insanın sonsuza dek güvendiği, belki de olduğundan çok değer verdiği bir kişi veya kişiler neden yalan konuşur.
İnanın düşündüm, düşündüm işin içinden çıkamadım.
Merak da etmiyor değilim.
Ne yapıyım ne edeyim derken sonunda karar verdim bir psikolojik danışmanla konuştum.
Adını vermiyorum ama söylediklerine kulak veriyorum, siz de verin, iyi dinleyin.
Sordum;
İnsanlar neden yalan konuşur.
İşte verdiği cevap;
-Şöyle söyleyeyim. Yalan söyleme davranışı iki türlüdür. Ya normaldir ya da patolojiktir.
-Nasıl yani;
Şöyle izah edeyim dedi;
-Normal yalan söyleme davranışı stres altındaki herkeste zaman zaman görülen bir davranıştır. Kimi zaman bulunduğu durumdan kurtulmak için, kimi zaman değer kaybetmemek, karşısındakini kırmamak için yalan konuşur. Patolojik yalancılık da genellikle psikotik bozukluklar olan kişilerde görülür. Patolojik yalancılıkta, kişi kendisini övücü nitelikte veya büyüt iddiaları taşıyan fantastik şeyler anlatır.
Anladım.
Yalanın rengi yoktur yani. Beyazı da yalandır pembesi de.
Evet dedi.
Yalan söylemek karşı tarafı aldatmanın dışında zorlu bir süreci gerektirir.  Anlatılan hikaye sorulduğunda hatırlanmalı, akılda tutulmalıdır. Parçalar unutulduğunda yalan net olarak açığa çıkıyor. Lakin buna rağmen insanlar içinde bulundukları durumdan sıyrılmak için çoğu zaman o anda aklına geleni yani yalan söylemeyi tercih ederler. Hayal kırıklığı, güven kaybı ise söylenen yalanın fark edildiğinde ortaya çıkar. Ve uzun süre alır.
Söylenen yalanı anlamamak o kadar zor değil.
Aksine çok kolay.
Nasıl mı?
Ses tonu, yüz ifadesi, kol, bacak, beden hareketleri, ellerin titremesi, konuşma hızı ile yalan konuşulduğu fark edilir çoğu zaman. Yalan söyleyen kişinin, doğru söyleyen kişiye nazaran daha kaygılı, daha güvensiz, daha heyecanlı ve daha tedirgin olduğu görülür.
Yalan söyleyen kişiler, konuşurken genellemeler yapar, anlamsız ve olumsuz cümleler kurar, sorulara cevap vermekten kaçınır, sesi yükselir, alçalır ve dili sürçer.
Yalan söyleyen kişi çoğu zaman göz göze gelmekten kaçınır, ellerini kollarını oynatır, göz bebekleri büyür, kızarma, terleme, soluk alıp vermede sıklaşma olur.
Yalan konuşan kişide vücut hareketleri azalır, bazen evet ve bazen hayır anlamında başını aşağı- yukarı oynatır, güvenirlik için kaşını yukarı kaldırır.
Aslında yalan konuşmak çocukluktan gelen bir hastalıktır.
Yalan söylediğinde hissettiğiniz kızgınlığı ve hayal kırıklığını onunla paylaşırsanız yalan konuşmanın önüne geçersiniz.
Ancak bu durum çocuklukta yapılmadığı takdirde yalan konuşmayı ömrünün sonuna kadar sürdürecektir.
Eğer çevrenizde bu tür insanlar var ise anlayın ki yalan konuşuyor
Yazımın başında dedim ya
Kuyruklusu da var, beyazı da pembesi de.
Aslında yalanın rengi yoktur.
Cilalı sözlerde de inanmayın. Belki de en tehlikelisi odur. Yalanı yeme yerler. Gıdaları odur. Yani onunla beslenirler.
Ve ne yazık ki geçici değil, kalıcıdır.
Patolojik kısmına girmiyorum.
Bir hastalıktır.