Haliyle yaylalar daha bir revaçta.
Ama yaylalar öyle,
Tarım amaçlı meralar değil artık.
İstila edilmiş,
Terme çatma cibilliyetsiz binalarla doldu,
Doluyor...
*
Hele son seçim öncesi çıkartılan,
"İmar barışı" adı altında gerçekleşen yağmalamamlar,
O güzelim yaylaları perperişan eyledi.

Dedim ya her taraf şekilsiz,
Çirkin ve
Cibilliyetsiz binalar...
*
Herkes kafasına estiği yere kondu.
Yetmedi,
Etrafını da sardı.
Bu mu olmalıydı.
Devlet seyretmeli miydi olanları.
Yoksa tip projeler mi hazırlamalıydı.
Bina yapılacak yerleri bir merkezde toplamalıydı.
Haliyle her taraf talan edilmez,
Fosseptik düzeneği kolayca hazırlanır.
Birikecek çöpler ve diğer hizmetler daha esaslıca halledilirdi.
Allah aşkına bu cin çarpmış gibi hal almış görüntüler,
Nasıl oluyor da rahatsız etmiyor?
Nasıl oluyor da kimse bu vahşete "dur!" demiyor.
Devlet denilice akla ne gelir Allah aşkına?
Hukuk gelmez mi?
Kanun nizam gelmez mi?
Evet,
İmar barışı yedi yuttu dağları.
Oysa dağlar daha çok tarımla uğraşan köylülerindi.
İneklerin...
Koyunların,
Kuzularındı...
Çıktığımızda o dağlara,
Oralarda bizler hayvancılığımızı görürdük.
Şimdi her taraf çöp deryası.
Hayvanlığımızı görüyoruz...
Oy yaylalar yaylalar.
İçler acısı yaylalar...
ARAPLAR HER YERDE
Evet,
Allah yüzümüze güldü.
Hep başı belada Suriyeliler gelecek değil ya.
Cepleri para dolu Araplar ülkemizde.
Yaylalarımızda cirit atıyorlar...
Mutlular.
Ellerinde kaliteli telefon veya fotoğraf makineleri,
Bol bol fotoğraf çekiyorlar,
İnekleri görselliyorlar.
Çiçekleri .
Mutluluklarını.
Her ne varsa görselliyorlar...
Kasap dükkanlarından aldıkları eti,
Mangala kendileri serip pişiriyorlar.
En sıkıcı tarafları,
Çok pazarlık yapıyorlar...
Sanırın aldatıldıklarını düşünüyorlar.
*
Dağda esnafa sordum.
"İşler nasıl ?"dedim.
"Harika!" dedi.
"Soyuyor musunuz adamları?" dedim.
"Yok vallahi" dedi.
Size de,
Onlara da eti aynı fiyatan verdim.
Siz itiraz etmediniz ama onlar çok itiraz ediyorlar...
*
Oysa adamlara çay ikram ediyoruz,
Para bile almıyoruz.
Ama bakın sizden alıyoruz.
Abi,
Onları küstürmememiz gerektiğini iyi biliyoruz.
Onlar olmasa buralarda mahvoluruz...
HİROŞİMA!
İnsanlığın yenildiği yer Hiroşima.
İnsanlığı mağlup eden bombalar diyarı.
On binlerce masum insanın,
Ağaçların,
Bitkilerin,
Ve de nice hayvanların ve bilumum canlıların can verdiği Şehir,
Hiroşima.

Peki,
İnsanlığın kaybettiği bu savaşı kim kazandı?
Tabi ki Amerika.
İnsanlıkla alakası olmayan o katil Amerika kazandı!

Lakin bu öyle bir katil ki bu,
Hala masumiyetine inandırır medeniyetleri...
Filmlerini yapar...
Barışın/kardeşliğin ve de insanlığın sözde hamiliğini yapar...
Hatta şarkılarını bile söyler utanmadan.
Ama Hiroşima susmaz.
Tam 73 yıl oldu;
Söyler acılarını.
Yanar hala Hiroşima yüreklerde...
İnsanlığın kalbinde yanar...
İşte Nazım'dan bir Hiroşima şiiri,
‘’Kapıları çalan benim, kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler.
Hiroşima’da öleli, oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki kağıt gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı teyze, amca bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler.’’
ŞAMPİYON BENİM!
Atay Yurdakul,
Fırsat buldukça uğrar görüşürüz.
Yine dertleştik.
Spor hayatını,
Memuriyetini,
Akla gelen her şeyi konuştuk...

"Futbol hayatım 1955 yılında Erdoğduspor'da başlar.
Erdoğduspor'un kaptanı ve yönetim kurlunda Genel Kaptandım.
Gururumuz Şenol Güneş'i 1967 yılında Erdoğduspor'da ben başlattım.
*
Tabi bu arada teklifler alıyordum.
Bir pantolon bir gömlek ve Bir miktar da cep harçlığı karşılığında bir yıl Necmiati'de oynadım.
Hatta bu transferin gerçekleşmesi için Yoroz'a kaçırılmıştım.
*
20 yıl Antalya!da yaşadım.
Trabzonspor kurulduğunda saha komiserliği yaptım.
Dernek başkanlıkları yaptım.
Atatürk aşığı bir spor adamıyım.
77 yaşıma kadar futbol oynadım.
İddia ediyorum en yaşlı spor adamı benim.
Diğerleri benden sonra gelir.
*
Özkan Sümer ile Necmiati'de beraber top oynadık.
İkimiz de kazmaydık.
*
Hakemlik yaptım.
Evet,
O yıllar YSE'nin Hocasıyım.
Hakem maça gelmedi.
Maçı ben yönettim ve benim takım 1-0 yenildi.
*
Yaş 80 ve çok sağlıklıyım.
Çünkü,
Sigara yok.
İçki yok.
*
Hayatımı tempolu yaşadım.
Köy hizmetlerinde mimardım.
Dağ tepe dolaştım.
Zaman zaman 10 saat 12 saat yürüdüğüm oldu.
Ev yemekleri yedim.
Anzer balı ve Hoşmeri yedim .
Çok sevildim.
Lakabım Kara mühendis idi.
Selam olsun o günlere...
FIKRA
Bir yangında evin çatısında mahsur kalmş bir anne ve kucağında kundaklı bir bebeği...
Aşağıdakiler anneye,
gerilmiş olan brandaya önce çocuğu sonra da kendisini atmasını öneriyorlar,
fakat o kabul etmiyor,
ne yaptılarsa kabul etmiyor.
Alevler onlara ulaşmak üzere....
Bu sırada onları seyretmekte olan Temel,
barıkatları asarak binanın dibine kadar gelir ve kadına seslenir:
Abla korkma,
at bebeği bana.
Ben Sürmene Spor' un kalecisiyim...
Kadın Temel' e inanır ve bebeği Temel' e doğru atar..
Temel, nefis bir hareketle bebeği yere düşmeden yakalar,
ayağa kalkar,
iki kere yerde zıplattıktan sonra degajını yapar..