Trabzonspor, bu kez Karagümrük karşısında sahada hayalet gibi gezinmedi. Ne topu ezdi, ne de oyunun ruhunu kaçırdı. Top kıymet buldu, pas ayağını bilenle buluştu. O eski telaş yoktu; sahada adeta bir senfoni vardı. Dakikalar 19’u gösterdiğinde Augusto sazı eline aldı.
Attığı gol yalnızca tabelayı değiştirmedi; takımın içine kıvılcım, tribünlerin yüreğine huzur serpti. O andan sonra Trabzonspor’un ayakları yerden kesildi, oyun göğe yazıldı.
Ama futbol bu… Orta sahadaki gaflet, savunmadaki ihanetle birleşti ve Karagümrük’ün golü geldi. Yine de bu darbe Trabzon’un direncini kırmadı. Çünkü sahada Onuachu gibi bir dev vardı. Eleştirilerin yükünü omzunda taşısa da, o yükü bile estetikle harmanladı. Önce akrobat gibi vurdu, sonra beyaz noktadan ağları deldi. “Santrfor mu, orta saha mı?” diye soranlara, “Ben Trabzon’un yıldızıyım!” der gibiydi.
Hakem Mehmet Türkmen ise zaman zaman pusulasını kaybetse de, penaltı pozisyonunda VAR’a rağmen dik durdu. Dirayetiyle dikkat çekti; bu ülkede her hakeme nasip olmayan bir cesaretti bu.
Maçın diğer kazananı ise Oulai oldu. Cezasını tamamladıktan sonra ilk kez sahaya çıktı, orta sahanın göbeğinde topu emanet gibi taşıdı. Yüksek tekniği, doğru pasları, temiz oyunu tribünlerin gönlünü bir anda kazandı. Çünkü futbolcu, ilk temasında kendini belli eder. Oulai net sinyaller verdi; hem de tertemiz bir frekanstan.
İkinci yarıda Fatih hoca hamle yaptı, Olaigbe kenara geldi, Sikan oyuna girdi. Folcarelli ile Oulai orta sahada adeta ikiz yıldızlar gibi parladı. Mücadeleleri, iştahları ve topa sadakatleri, tribünlerin içini ısıttı. Genç Arif de bu kez daha kararlı, daha hazır bir görüntü verdi. Eğer bu çizgide kalırsa, formayı bırakmak bir yana, omuzunda mühür gibi taşır.
Ama futbolun acı gerçeği uzatmalarda geldi: İki dakikada kalede iki gol… Bu da Trabzonspor’a ders olmalı. Demek ki hâlâ kusursuz değil.
Yine de bu maç bir şeyi gösterdi: Futbol, her an her şeyin olabildiği bir oyundur.
Yürekler ağza geldi…