Perde, “üçüncü sınıf” iletişimcilerin “boş mukavele” işgüzarlığıyla açıldı… “Yeni gelmedim, geri geldim” demogojisiyle devam etti.

Ardından, “bordo-mavi kravatlı” basın toplantısındaki “yan pas – geri pas” sözde esprisi, bilinçaltındaki “ti”ye alma geldi…

Bitmedi sonra sazı Başkan ele aldı…

“Devre arasında kimsenin hayır diyemeyeceği yıldızlar alacaklarını” anlattı… Biliyoruz… Hep tekrar edene tesadüf denir mi?

Hatta o derece ki; hoca isterse Nwakaeme’yi bile getirebileceklerinden bahsetti…

Zaten ortam hazır… Git - dön – dolaş, beğenmezsen yerin hazır… Futbol kulübü değil, kürkçü dükkanı mübarek…

Rahmetli Kenan İskender, “gideni geri almayacaksın” derdi de, onu hatırlayan kim?

*             *             *

Tiyatro bunlarla kalsa iyi… Dahası var..

Başkan, Bjelica ile yürümeyeceğini Hatayspor maçından sonra görmüş.. Günaydın… İyi ki görmüş…

İlk geldiğinde görenlerin başı kel mi?

-Evet…

Gördünüz de ne oldu? İşin maliyeti kime kaldı?

Olanları, olduktan sonra görüyorsanız yönetici olarak farkınız nerede?

Varsa tabiii.

Oysa yöneticilik olacakları olduktan sonra değil, olmadan önce yorumlayıp tavır alma becerisi değil midir?

 - Eskiden öyleydi; şimdi para çıktı mertlik bozuldu…

*             *             * 

Yine Başkan’dan öğrendik ki; Bjelica için yabancı oyuncular menajerleri aracılığıyla yönetime “çok erken değil mi?” diye serzenişte bulunmuşlar.

Buyurun buradan yakın...

O menajerler, kendilerine görüş ileten oyuncularına, “siz karışmayın işinize bakın” diyeceklerine, yönetime akıl verecek cesareti nereden buluyorlar varın siz düşünün…

Birileri, “kulüpleri menajerler yönetiyor” diyordu da inanmıyordunuz…

Alın size belgesi…

Hoca, giderken “çözemediğim şeyler var” demişti ya; işte elinde fırsat… Çözsün de görelim..

*             *             *

Başkan zaten “2010-11”’i Trabzonluların ekseri çoğunluğu gibi çoktan unutuş. Baksanıza, “Trabzonspor 38 yılda bir kere şampiyon olmuş, bir sistem varsa İstanbul kulüplerine çalışıyor”muş”..

Biz demiyoruz, kendisi söylüyor.

Yanarız yanarız da en çok şu Petkoviç’e harcanan zamana yanarız..(!)

Meğerse, birinci tercih Onuachu, ikincisi Petkoviç’miş..

Birinciyi almamışlar, ikinci ile aylardır görüşerek oyalanmışlar…

Millet “Laz aklı” diyor da boşa söylemiyor…

Hay akıl verenlerinizi seveyim…

Güler misin, ağlar mısın?

Sözün özü; “Abdullah Hoca’yla hiç ayrılmamış gibi”ymişler.

“Bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir” ya; bakın işte burası, hem vallahi hem billahi tamı tamına doğru…

Hiç bir şey olmamış gibi, alan memnun, satan memnun. Size ne oluyor?…

Bakın lafa daldık az kalsın unutuyorduk…

Sahi…

Boş mukaveleyi kim doldurdu?