Trabzonspor, enternasyonal bir maçı daha geride bıraktı.

Geride kalan yıl sonuna doğru “istenilse şampiyon” olunabilirdi söylemlerinin kıskacında; yeni yıla sözde “hazır transferlerle” mutlak şampiyonluk parolasıyla hazırlandı.

(Sözde hazır transferlerden kastım; henüz istenilen bölgelere transferlerin yapılmamasıdır.)

Maç bize ne gösterdi, ne öğretti?

Molde takımı bize; iyi kapanan, hızlı çıkabilen üçüncü bölgede çok ciddi pas trafiğine sahip olan, devamında ödülünü alan bir İskandinav takımı olduğunu gösterdi.

Bunun yanında arkaya sarkan toplarda ve yan toplarda da oldukça zaafı olan bir takım görüntüsü de verdi.

İtalyan futbol teorisyenlerinin dünya futboluna kazandırdıkları bir terim vardır :

Regista oyuncu!…

Nedir regista oyuncu?

-Oyunun her iki yönünü oynayabilmekten ziyade oyunu tandemin önünden kurabilen yumuşak bilek ve akıl öngörüsü üst düzey oyuncu demektir.

Trabzonspor bu eksikliği giderebilmek için geçtiğimiz sezon Gençlerbirliği’den Berat Özdemir’i transfer etti.

İyi ki de transfer etmiş.

Lakin bize özgü bir hastalık var. Bunu bir türlü yenemiyoruz.

Nedir o hastalık?

Abartı.

Yani bir şeyi olduğundan daha büyük göstermek.

Evet katılıyorum Berat çok iyi bir oyuncu olacak ama şimdi değil.

Çünkü çok yumuşak,  doku itibariyle temaslı oyundan çok uzak.

Hal böyle olunca, gözler dünyada örnekleri olan Xabi Alonso, Busgets, zaman zaman ve en büyüğü Pirlo gibi böyle gözünün pasını silecek oyuncular arıyor insan.

İtalyan teorisyenler regista tanımını yaparken agresifliği unutmuşlar.

Zira defansif orta saha oynayan bir oyuncu agresif olmalı. Topla dripling yapabilmeli, -yağdan kıl çeker gibi- top çalmalı ve ikinci bölgenin virtüözlerine ya da üçüncü bölgenin öldürücü gücüne (santrafor) harika paslar atabilmeli.

Tek oyuncu üzerinden eleştiri yapmak gayretinde değilim. Fakat Berat çok yumuşak bir karın.

Dünya bunun farkına varmış olacak ki regista oyuncunun yanına sistemine göre genelde 4-2-3-1 oynayan takımların kullandıkları ‘ÇAPA’ oyuncu koyuyorlar.

Çapa oyuncu nedir?

Eski tabirle -top geçer adam geçmez-mantalitesinde oynayan yapabilirse bir ekstrem duran top golleriyle kendini ispat eden oyuncu tipi.

Trabzonspor da böyle oyuncu var mı?

Hayır tabi ki.

İlerleyen günlerde olur mu bilmem.

Fakat bu kadar yumuşak bir karın orta sahanla ciddi müsabakalarda rahat sonuç alman mümkün olmaz.

Tüm hazırlık maçlarında İskandinav Trondsen’i sol çizginin gerisinde, yeni transfer Peres’i de sağ çizginin gerisinde oynatan Avcı ne düşündü bilemem ama oynadığı kumarın tutmadığı ve bu yüzden çok kombinasyon yediğimiz bir maçı bizlere yaşattı.

Siz sağ bek diye transfer olan adamı neden sol bekte oynatırsınız ki?

Mesela nedir bunun izahı?

Yani Peres içe kat edip ikiye-birlerle ya da ters toplarla rakibi mi şaşırtacaktı?

Oyun içerisinde Peres’i gören oldu mu?

Peki o zaman nedir bu macera arayışı?

Hocalar bazen böyle yaparlar.

Geçelim.

Trabzonspor enerjisi olan üçüncü bölgede futbolseverleri heyecanlandıran bir takım.

Mutlak surette bir ÇAPA bir de ‘golcü’ transferi şart oğlu şart bu takıma.

Son olarak şunu ifade etmek isterim.

Uğurcan’ın konsantrasyonunun yerinde olmadığını gördüm. 

Profesyonel yardımlarla bir an önce kazanılmalı ya da bir karar verilmeli.

Artılarımız var, eksilerimiz var fakat iyi bir takımımız olmak zorunda.

Bunun için zamanımız daraldı.

Uçaklar insin artık.

Yazık olmasın bu takıma!…